
Akıllı Sözleşmelerin Delil Niteliği
GİRİŞ
İspat Hukukuna Göre Delillerin Kabul Edilebilirliği Sorunu
Akıllı sözleşmelerin delil niteliği hakkında bazı tartışmaları ele almadan önce hem milli hukuk hem de milletlerarası özel hukukun önemli konulardan biri olan ispat hukuku hakkında bazı hususları tespit etmek isabetli olacaktır.
Deliller, usul hukukunun en önemli parçalarından birini oluşturmaktadır. Nitekim davada bir sonuç elde edip edilememesi, çoğu zaman iddiaların ispat edilmesine bağlıdır. Dolayısıyla usul hukukunda ispat kurallarının çok büyük bir yeri bulunmaktadır. İspat hukukunun bir uzantısı olarak yargılamada tarafların iddia ve savunmalarını hangi tür delillerle ortaya koyabilecekleri sorusu, cevaplanması gereken önemli bir sorudur. Özellikle bazı hukuk düzenlerinde bazı ispat vasıtalarının bir hususun ispat edilmesinde kullanılamayacağına karar verildiği veya kullanılmasına sınırlamalar getirildiği görülmektedir. Bu nedenle ispat konusu olayın hangi delillerle ispat edilebileceği sorunu gündeme gelmekte ve bu sorun, “delillerin kabul edilebilirliği” olarak başlıklandırılmaktadır. Delillerin kabul edilebilirliği kavramını somutlaştırmak adına kanunun uyuşmazlık konusu tutarın belli bir miktarın üzerinde olması durumuna senetle ispat zorunluluğu getirmesi örneği verilebilir (Tan Dehmen, 2012: 96).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 189. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, “Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir.”. Dolayısıyla akıllı sözleşmelerin yargılamada delil olarak kullanılıp kullanılamayacağına yönelik dikkate alınması gereken temel hükümlerden biri bu hükümdür. Buna ek olarak konuya milletlerarası özel hukuk kuralları perspektifinden bakılacak olursa yani taraflar arasındaki bir uyuşmazlığın yabancı unsurlu bir uyuşmazlık olması durumunda uygulanacak hukuk kuralları bakımından bazı tartışmalar mevcuttur. Bu tartışmalar, hem akıllı sözleşmelerin sözleşme niteliğinden kaynaklanarak 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 24. maddesinde düzenlenen “sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuk” konusunda hukuk seçimi serbestisi hem de Türk mahkemelerinin yetkili olduğu davada yabancı bir hukukun uygulanacağının tespitiyle diğer hukuk düzenlerinin akıllı sözleşmeleri delil olarak kabul etmesi veya etmemesi halinde oluşabilecek problemlere ışık tutacaktır. Delillerin kabul edilebilirliğinde hangi hukukun uygulanması gerektiği tartışması hakkında üç farklı görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden ilkine göre delillerin kabul edilebilirliğinde hukuki ilişkinin meydana geldiği yer hukuku (locus regit actum) uygulanmalıdır. Buna göre uyuşmazlık konusu hangi ülkenin maddi hukuk kuralları uyarınca doğdu ise bu hak ispatlanırken bir akıllı sözleşmenin delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı o ülkenin hukukuna göre belirlenecektir. İkinci görüş ise delillerin kabul edilebilirliğinin uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukuk, lex causae, tarafından belirlenmesi gerektiği doğrultusundadır. Gerekçe olarak ise, nasıl yabancı unsurlu bir ihtilafta yabancı bir hukukun uygulanmasıyla o hukukun kuralları çerçevesinde bir karar veriliyorsa delillerin kabul edilebilirliği de bu kararı etkileyeceğinden dolayı buna ilişkin kuralların lex causae olarak uygulanması gerektiği gösterilmektedir. Son görüşe göre delillerin kabul edilebilirliği, lex foriye tâbi kılınmaktadır. Böyle bir görüşün kabulü halinde Türk mahkemelerinde görülen bir davada hakim, her ne kadar davanın esasına yabancı hukuk uygulasa da delillerin kabul edilebilirliğinde kendi hukuk kurallarını uygulanacağından ötürü akıllı sözleşmelerin delil niteliği konusunda diğer ülkelerin hukuk kurallarıyla ilgilenmeyecektir. Aslında bu görüş, milletlerarası usul hukukunda genel olarak kabul gören lex fori ilkesine hizmet ederken hakim için yargılamanın yavaşlaması riskine karşı pratik bir çözüm oluşturmaktadır (Tan Dehmen, 2012: 101-107).
Akıllı sözleşmelerin ne olduğu ve delil niteliğini tespit etmeden önce ispat hukuku ekseninde nerede yer aldığı ve hangi hukuki tartışmalara konu olabileceği belirtilmiştir. Bir sonraki başlıkta ise akıllı sözleşmeler hakkında kısa bir bilgilendirme yapılacak ardından delil niteliği hakkında bilgi verilecektir.
Akıllı Sözleşmeler
Akıllı sözleşmeler (smart contracts) hakkında doktrinde pek çok tanıma yer verilmekle beraber teknik ve hukuki özellikleri yansıtan bir tanım olarak “belirli şartların gerçekleşmesiyle sözleşmenin otomatik olarak icra edilmesini sağlayan, merkezî olmayan ve kriptografi ile güvenliği sağlanmış, blokzinciri teknolojisine dayalı bilgisayar programı” tanımı gösterilebilir (Çağlayan Aksoy, 2021: 42). Son zamanlarda hukuk dünyasında akıllı sözleşmelerin gündem olmasında getirdiği bazı yenilikler ve blokzincir teknolojisinin özellikleri etki göstermektedir. Öyle ki akıllı sözleşmelerde ifa, katılımcılardan bağımsız olan bir mekanizma tarafından gerçekleştirilmektedir. Söz konusu mekanizma, tüm katılımcılar açısından güvenilir olması gerekirken sözleşmeyi maliyet ve hız bakımından en elverişli şekilde ifa etmesi elzemdir. Blokzincir teknolojisi bu hususta devreye girerek temelinde yatan teknik özellikler ve ileri seviye teknoloji ile kârlı ve süratli çözümler sunmaktadır. Diğer bir anlatımla, akıllı sözleşmeler, prensip olarak, “blockchain ağına üye katılımcıların protokol şeklinde bir yazılım (contractware) sayesinde aralarında gerçekleştirdikleri işlemlerdir”. Kod kanundur prensibiyle çalışırken bir akıllı sözleşme oluşturulduğunda sözleşmede yazılım kullanılarak belirlenen şartların oluşup oluşmadığı dış bir etken aracılığıyla belirlenecekse bu bilgiler, “oracle” adı verilen aracılar tarafından sağlanmaktadır (Çekin, 2019: 323).
Akıllı sözleşmelerin oluşturulmasından ifasına kadar aslında birçok teknoloji ve teknik uygulama yer almaktadır. Ancak bu yazıda yalnızca akıllı sözleşmelerin temel olarak ne ifade ettiği belirtilmiştir. Dolayısıyla bir sonraki başlıkta akıllı sözleşmelerin hukuki boyutu ve delil olarak kullanılabilmesi irdelenecektir.
Akıllı Sözleşmelerin Delil Olarak Kullanılabilmesi
Türk hukuku, delillere ispat gücü tanırken “serbest delil” sistemini benimsemiştir. Bu, herhangi bir kanun, hukuki vakıanın belirli bir delille ispat edileceği konusunda bir zorunluluk getirmediği takdirde o vakıanın kanunda yer alsın veya almasın herhangi bir delille ispat edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte hakimin delilleri nasıl değerlendireceğine ilişkin başka bir ayrım daha yapılmaktadır. Bu ayrıma göre deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olarak ikiye ayrılmaktadır. Senet, yemin ve kesin hüküm kesin delillere teşkil ederken tanık, bilirkişi ve keşif takdiri delilleri oluşturmaktadır. Taraflarca hazırlanma ilkesinin geçerli olduğu yargılamalarda kesin deliller, hakimi bağlamaktadır. HMK’nın 198. maddesi uyarınca, “Kanuni istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir.”. Akıllı sözleşmelerin delil niteliği bakımından karşımıza çıkabilecek diğer bir kavram ise belge kavramıdır. Belgeler, senet niteliğinde değildir ve HMK’ya göre “uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları” olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşıldığı üzere belge, senetlere göre çok daha geniş bir kavramdır ve bir belge eğer senet değilse hakim tarafından takdiri bir delil olarak değerlendirilmektedir (Bilgili, Cengil, 2021: 6-7).
Bu doğrultuda blokzincirdeki veriler, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesinde tanımlanan belge kavramıyla örtüşmektedir. Dolayısıyla akıllı sözleşmelerin yargılamada birer belge niteliğinde olduğunu belirtmek gerekmektedir. Aynı zamanda bu veriler, HMK’nın 202. maddesinin 2. fıkrasında “Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gös teren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş̧ veya gönderilmiş̧ belgedir.” şeklinde ifade edilen koşulları sağladığı takdirde delil başlangıcı olarak da kullanılabilecektir. Blokzincirdeki verilerin delil başlangıcı olarak kullanılabilmesi hususunda “verinin davanın karşı tarafı ya da temsilcisi tarafından gönderilmiş olduğu konusunda şüphe bulunmamalıdır”. Böyle bir şüphe var ise mahkemenin şüpheyi gidermek için gerekli işlemleri yapması gerekmektedir (Bilgili, Cengil, 2021: 8).
Akıllı sözleşmelerin delil niteliği hakkında vurgulanması gereken önemli bir husus da blokzincir teknolojisiyle oluşturulan verilerin teknik anlamda dış aleme çıkarılmasının mümkün olmasıyla alakalıdır. Böyle bir durumda ise dijital bir şekilde oluşturulan bu veriler, senet niteliğini haiz olmaları gündeme gelecektir. Öyle ki dış aleme yansıtıldığı anda klasik anlamda bir belge olacağı için akıllı sözleşmenin imzalanması, sözleşmenin hukuki niteliğini değiştirilebilecektir. Blokzincir teknolojisiyle gerçekleştirilen işlemler, özel anahtarlar aracılığıyla kullanılır ve dijital imza ile onaylanmaktadır. Sözleşmenin imzalanması hakkında HMK’nın adli senetlerin ispat gücünü düzenleyen 205. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, “Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir.” ifadesi önem taşımaktadır. Nitekim kanun hükmü, adi senetler için güvenli elektronik imza aramasından ötürü akıllı sözleşmelerde kullanılan dijital imza, kanunun aradığı şartı karşılayamamaktadır. Dolayısıyla akıllı sözleşmelerde yer alan verilerin yargılamada senet olarak kullanılamayacağı sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan blokzincir teknolojisinde her ne kadar açık ve özel anahtar sahipleri bilinemese de dijital imzanın özel anahtarın sahibi tarafından atıldığının bilinebilecek olması dijital imzanın da güvenli elektronik imza teşkil edebileceği anlamına gelmektedir. Böylelikle delil konusu dijital verinin senet olarak kullanılabileceği de lege ferenda olarak savunulmaktadır. Bu konuda İsviçre doktrininde öne sürülen başka bir öneri de elektronik imzanın blokzincir teknolojisine entegre edilmesidir. Böylece Türk hukuku için de akıllı sözleşmeler, senet niteliği taşıyabilecektir (Bilgili, Cengil, 2021: 8-9).
Toparlanacak olursa, blokzincir teknolojisindeki verilerin veya spesifik olarak akıllı sözleşmelerin yargılamada delil olarak kullanılabilmesi hususunda bir kanun hükmü ve doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Bu tür bir teknoloji vasıtasıyla gerçekleştirilen işlemlerin kim tarafından yapıldığı tespit edilememekte, yalnızca hangi adreslerden ve ne zaman yapıldığı bilinebilmektedir. Üstelik böyle bir tespit, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenen açık rıza kavramına da aykırılık teşkil edebileceği düşünülmekte ve bu durum yine çeşitli tartışmalara yol açmaktadır (Balıkçı, 2021: 296-297). Ancak kanaatimce teknolojinin hızla geliştiği ve hukuk dünyasına etkilerinin oldukça yoğunlaştığı bu yeni düzende, delil serbestisinin hakim olduğu Türk hukukunda akıllı sözleşmelere gerekli kabul edilebilirlik verilmelidir.
Akıllı Sözleşmelerin Yargılamada Delil Olarak İleri Sürülmesi
Akıllı sözleşmelerin delil olarak kullanılabilmesinin mümkün olduğunu belirttikten sonra son olarak, böyle bir durumda usul kuralları bağlamında nasıl hareket edileceği tespit edilmelidir. HMK’nın tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğunu düzenleyen 219. maddesi uyarınca, “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.”. Aynı zamanda akıllı sözleşmenin bir delil olarak kullanılması halinde bunun dava ve cevap dilekçelerine ek olarak eklenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla blokzincir teknolojisindeki verilerin çıktısının alınması suretiyle dava ve cevap dilekçelerine eklenmesi gündeme gelmektedir. Buna karşılık artık dilekçeler ve eklerinin UYAP sistemi üzerinden yüklendiği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Öyle ki artık adliye, icra daireleri gibi kurumlar fiziki evrak yerine elektronik evrakların kullanılmasını tercih etmektedir. Böyle bir durumda akıllı sözleşmelerin de UYAP sistemine yüklenerek delil olarak kullanılabilmesine herhangi bir engel bulunmamaktadır. Böylelikle akıllı sözleşmede yer alan verilerin gerçek olup olmadığının tespiti de yine delilin elektronik ortamlar aracılığıyla aktarılması neticesinde daha kolay olacaktır (Kocaçınar, 2021: 11).
Akıllı sözleşmelerin mahkemeye ibrazında kullanılabilecek diğer bir yöntem ise soğuk cüzdan olarak adlandırılan “USB bellek tarzındaki kripto para cüzdanlarıdır”. Davanın tarafları, bu cüzdanlar aracılığıyla diledikleri veriyi gerekli yargı kurumlarına iletebileceklerdir. Ancak bu delillerin iletilmesi ve incelenmesi gibi süreçlerde bilirkişi ve keşif faaliyetlerinden yararlanılması son derece önemlidir. Yazılım ve bilgisayar mühendisliği gibi alanlarda uzmanlaşmış kişilerin bilirkişilik yaparak hem teknik hem de hukuki incelemelerde bulunması, akıllı sözleşmelerin delil olarak kullanılmasında güven ortamı yaratacaktır (Kocaçınar, 2021: 11-12).
Sonuç
Sonuç olarak, ispat hukukundaki temel kurallardan yola çıkarsak akıllı sözleşmelerin delil niteliğini haiz oldukları tespit edilmiştir. HMK madde 199 gereği bir belge olarak karşımıza çıkan akıllı sözleşmeler, içeriğinde kullanılan dijital imzanın güvenli elektronik imza kavramı ile hukuki olarak ilişkilendirildiği veya kağıda basılıp imzalandığı takdirde senet olarak kullanılması bile mümkün gözükmektedir. Akıllı sözleşmeler, yine HMK’nın 202. maddesinin 2. fıkrası gereği delil başlangıcı olarak da kullanabilmektedir. Ancak şu husus da unutulmamalıdır ki, akıllı sözleşmeler blokzincir teknolojisinin bir ürünü olarak güvenilir bir delil olacağı düşünülse de yargılama esnasında hakimin bilirkişi incelemelerinden yararlanması son derece elzemdir. Böylelikle bilirkişi, hem bu teknolojinin teknik altyapısı hakkında bilgi vererek yargılamayı aydınlatacak hem de yine teknik bir inceleme olarak akıllı sözleşmelerin delil olarak kullanan tarafların kötüniyetli bir şekilde hareket etmelerine engel olacaktır.
Hukuk ve Bilişim Blog’ta yayınlanan “Akıllı Sözleşmeler ve Kullanım Alanları” isimli yazımızı bağlantıdan okuyabilirsiniz.
4. Sayı’mızda yayınlanan “Blokzincir Teknolojisinin İspat Hukukundaki Yeri” isimli yazıyı okumak için bağlantıya tıklayınız.
Yazar: Av. Cihangir Altuğ TAŞ
Kaynakça
BALIKÇI, Eylül (2021). “Dava ve Takip Konusu Olabilmesi Bakımından Kripto Paralar”. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 16 (2): 273-312.
BİLGİLİ, Fatih; CENGİL, Fatih (2021). “Medeni Usul Hukukunda İspat Aracı Olarak Blockchain Teknolojisi”. 1-15.
ÇAĞLAYAN AKSOY, Pınar (2021). Akıllı Sözleşmelerin Kuruluşu ve Geçerlilik Şartları. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık.
ÇEKİN, Mesut Serdar (2019). “Borçlar Hukuku ile Veri Koruma Hukuku Açısından Blockchain Teknolojisi ve Akıllı Sözleşmeler: Hukuk Düzenimizde Bir Paradigma Değişimine Gerek Var Mı?”. İstanbul Hukuk Mecmuası 77 (1): 315–341.
KOCAÇINAR, Asil (2021). “İspat Hukuku Açısından Blockchain Teknolojisi ve Akıllı Sözleşmeler”. İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 20 (2): 471-488.
TAN DEHMEN, Mine (2012). Milletlerarası Usul Hukukunda Yabancı Belgelerin İspat Gücü. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
2 comments