Çalışanların Meydana Getirdikleri Yazılımlar Üzerinde Hak Sahipliği

Konuk Yazar: Doç. Dr. Pelin KARAASLAN / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi

GİRİŞ

Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi, hayatımızın pek çok yönünde dijital dönüşümleri ve teknolojik yenilikleri beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak yazılım geliştirme süreçleri giderek önem kazanmaktadır. Yazılım, modern dünyadaki teknolojik gelişmelerin temel taşıyıcı unsurlarından biridir. Bilgisayarlar ve diğer dijital cihazlar, karmaşık ve çeşitli görevleri yerine getirebilmek için yazılımlara ihtiyaç duyarlar.

Çalışanlar bir şirket adına yazılım geliştirdiğinde, bu yazılım üzerinde kimin hak sahibi olduğu sorusu karşımıza çıkar. Bu noktada öncelikle belirlenmesi gereken husus, yazılımların münferit özelliklerini koruma altına alan fikri mülkiyet haklarının ortaya konmasıdır. Aşağıda öncelikle bu konu ele alınmış, akabinde ise ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde, yazılımın esasını oluşturan kaynak ve nesne kodlarının oluşturulmasından kaynaklanan hak sahipliği açıklanmıştır.

I.     Yazılımların Özelliklerini Koruma Altına Alan Fikri Mülkiyet Haklarının Belirlenmesi

A. Konularına Göre Fikri Mülkiyet Hakları

Fikri mülkiyet hakları, eşyalar üzerinde tesis edilen haklardan farklı bir hukuki rejime tabidir ve farklı yasalarca düzenleme altına alınmıştır. İlgili yasal düzenlemeler, fikri mülkiyet hakkının konusunu oluşturan yaratıcı ve düşünsel faaliyetin türüne göre ayrım göstermektedir. Fikri mülkiyet haklarının bazıları marka, ticaret unvanı ve işletme adı gibi “ayırt edici ad ve işaretleri” konu alırken bazıları, telif hakları ile tasarım, patent ve faydalı model hakları gibi yaratıcı fikri ürünler üzerinde tesis edilen haklardır.

Marka, ticaret hayatında kullanılan, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işaretlerdir. Bu bakımdan marka; tacirleri birbirinden ayırt etmeye yarayan ticaret unvanından ve işletmeleri birbirinden ayırt etmeye yarayan işletme adından ayrılır. Yaratıcı fikri ürünleri konu alan sınai haklar ise koruma altına alınan özelliklere göre farklılık gösterir. Tasarımlar ürünlerin görünüm özelliklerine, patent ve faydalı model ürünlerin teknik özelliklerine koruma sağlar. Telif hakları ise fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahiplerine ve eser için emek, sermaye, organizasyon yatırımı yapan bazı kişi ve kuruluşlara (bağlantılı hak sahiplerine) herkese karşı ileri sürülebilecekleri yetkiler sağlayan mutlak haklardır. Bu hakların konusunu oluşturan eserler; “ilim ve edebiyat”, “musiki”, “güzel sanat” ve “sinema” eserleridir. Hukukumuzda marka, patent-faydalı model ve tasarım hakkı SMK’da[1], telif hakları ise FSEK’te[2] düzenlenmektedir.

B. Yazılımların Fikri Mülkiyet Hakları Kapsamında Korunan Özellikleri

Yazılımlar, farklı özellikleri dolayısıyla farklı fikri mülkiyet hakları kapsamında korunabilir. Yazılımın adı veya logosu, kanunda yazılan şartları taşıması kaydıyla marka hakkının konusuna girebilir (SMK m. 4). Bir yazılımın içerdiği veritabanı yapısı ise telif hakkı ile koruma altına alınabilir (FSEK m. 6/1, Nr. 11, FSEK ek m. 8). Keza yazılıma eşlik eden kullanıcı kılavuzları, yardım dosyaları ve diğer dokümantasyonlar ile yazılım içinde kullanılan özgün sesler, müzikler veya grafikler de telif hakları ile korunabilir (FSEK m. 2 vd.).

Yazılımların kullanıcı arayüzünün görsel öğeleri ya da düzeni, duruma göre telif hakkı ile ya da SMK m. 55 vd. hükümlerde düzenlenen tasarım hakkı ile korunabilir. Her ne kadar SMK’nın tasarım ile ilgili düzenlemelerinde bilgisayar programlarının tasarım hakkı ile korunmayacağı açıkça belirtilmişse de (SMK m. 55/2) koruma dışı bırakılan unsurlar yazılımın görsel ögeleri değil, esasını oluşturan nesne ve kaynak kodlarıdır. Yazılımların bu esas özellikleri yalnızca tasarım hakkının değil aynı zamanda patent ve faydalı model hakkının kapsamından da dışlanmıştır. Bunun gerekçesi, bilgisayar programlarının ve dolayısıyla yazılımların, patent ve faydalı model hakkının konusunu oluşturan “buluş” niteliğini taşımadığına dair SMK’da yer alan açık hükümdür (SMK m. 82/2-c). Buna rağmen, yazılımların patent hakkı ile korunması meselesi günümüzde halen tartışmalıdır. Türk ve AB Hukukunda artan bir eğilimle, bilgisayar programlarının buluş sayılmayacağı prensibinin mutlak olarak kabul edilemeyeceği, bilgisayar programlarının teknik karakter gösterme ihtimali zayıf olduğundan bu tutumun sergilendiği, buna karşın gelişen teknoloji ile birlikte bu karaktere sahip bilgisayar programlarının ortaya çıktığından söz etmenin mümkün olduğu ve bunu sağlayan bilgisayar programlarının patentlenmesi gerektiği kabul edilmektedir[3]. Bir bilgisayar programının/yazılımın “teknik karakter” göstermiş sayılabilmesi için aranan koşulların neler olduğuna, yazılımların patent ile korunmasının istisnai bir durum olması sebebiyle bu çalışma kapsamında yer verilmemiştir. Bunun yerine, yazılımları koruma altına alan temel düzenleme olan FSEK’e odaklanılmıştır.

C. Yazılımın Esas Özelliklerini Oluşturan Nesne ve Kaynak Kodlarının FSEK uyarınca “İlim Eseri” Olarak Korunması

FSEK kapsamında “eser”den söz edebilmek için iki koşul aranır. Bunlardan ilki, ortaya çıkan fikri ürünün Kanun’da belirtilen dört eser kategorisinden birine dahil olması, ikincisi ise fikri ürünün “sahibinin hususiyetini” taşımasıdır (FSEK m. 1/B-a). Kanun’da belirtilen dört eser kategorisinden bir tanesi de FSEK m. 2’de düzenlenen ilim ve edebiyat eserleridir. Bu eserler, dil ve yazı ile ifade edilen eserlerdir. Hangi fikir ürünlerinin bu kategoriye dahil olduğu ilgili maddede örneklendirilerek sayılmış ve bu örnekler arasında bilgisayar programlarına da yer verilmiştir. Bilgisayar programı, FSEK m. 1/B-g’de “Bir bilgisayar sisteminin özel bir işlem veya görev yapmasını sağlayacak bir şekilde düzene konulmuş bilgisayar emir dizgesini ve bu emir dizgesinin oluşum ve gelişimini sağlayacak hazırlık çalışmaları” olarak tanımlanmıştır. Yazılımlar da bu tanıma dahildir. Yazılımların dilini ve yazınsal ifade aracını oluşturan unsurlar, nesne ve kaynak kodlarından oluşan yazılım kodlarıdır[4].

Eser sayılabilmenin diğer bir kriteri ve sübjektif koşulu olan “sahibinin hususiyetini taşıma” ise eserin, yaratıcısının bireysel ifadesini yansıtması anlamına gelir. Hususiyet, fikrin kendisinde değil, ifade ediliş biçiminde aranır. FSEK m. 2’de yer alan “Arayüzüne temel oluşturan düşünce ve ilkeleri de içine almak üzere, bir bilgisayar programının herhangi bir ögesine temel oluşturan düşünce ve ilkeler eser sayılmazlar.” düzenlemesi yazılımlar özelinde bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Öğretide, içerdiği bilgilerin ve emirlerin bölümlenmesi, düzenlenmesi, derlenmesi, seçilmesi vb. açılardan diğer programlardan farklı nitelikte olan yazılımların hususiyet taşıdığı ileri sürülmektedir[5]. Yazılım geliştirmede yaygın bir şekilde kullanılan standart veya genel kod parçacıkları ise yazılımın hususiyetini belirlemede göz ardı edilmelidir[6]. Yazılımın ne kadar orijinal olduğu, hangi kısımlarının yaratıcı bir çaba ile oluşturulduğu, hangi kısımlarının genel ve yaygın olarak kullanılan kod parçacıklarından oluştuğunun değerlendirilmesi ise uzman bir kişi tarafından yapılmalıdır.

II.     ÇALIŞAN SIFATIYLA YAZILIM MEYDANA GETİRMENİN HAK SAHİPLİĞİNE ETKİSİ

A. Yazılımı Meydana Getiren Çalışanın “Eser Sahibi” Olması

FSEK m. 8/1’e göre bir eserin sahibi, eseri meydana getiren kişidir. İster bağımsız bir şekilde ister çalışan-çalıştıran ilişkisi çerçevesinde faaliyet gösteriyor olsun, yazılımı meydana getiren kişi o yazılım bakımından “eser sahibi”dir.  Ancak eseri meydana getirmek demek, o esere özgün ve hususiyet arz eden yönünü kazandırmak demektir. Bir yazılımın neyle ilgili olacağını belirleyen kişi olmak, “eser sahibi” sıfatını taşımaya yetmez. Nitekim fikir ve sanat eserleri hukuku, eserin temelinde yatan fikir ve ilkeleri korumaz; yalnızca fikrin somutlaştırılması sırasında ortaya konan fikri emeği korur. Soyut fikirler eser sayılmadığı için, yazılımın neyle ilgili olacağı konusunda düşünce ve ilkeleri ortaya koyan kişi de eser sahibi olmaz. Eserin sahibi, fikri somutlaştıran, nesne ve kaynak kodları aracılığıyla fikri ifadeye döken kişidir. Yazılım, teknolojik bir alan olduğu için, genellikle bir yazılımın meydana gelmesinde programcılar, tasarımcılar, test uzmanları ve sistem mimarları gibi farklı uzmanlık alanlarından birden fazla kişi yer alır. Birden fazla kişinin yaratıcı katkısıyla bir yazılım meydana geldiğinde, FSEK’in “Eser sahiplerinin birden fazla oluşu” başlıklı 9. maddesi gereği bu kişilerin her biri, kendi meydana getirdiği kısmın sahibi sayılır.  Örneğin, bir mobil uygulamanın ön yüzünü bir geliştirici, arkasındaki sunucu kodlarını başka bir geliştirici yazdıysa, bu iki geliştirici kendi yazdıkları kodların sahibi sayılırlar. Ancak, bu uygulamanın tamamı üzerinde bir değişiklik yapılacaksa veya bu uygulama piyasaya sunulacaksa her iki geliştiricinin de rızası alınmalıdır.

FSEK’in 10. maddesi ise, bir eserin ayrılamaz bir bütün olarak birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunu ele alır. Bu durumda, eser sahipliği birden fazla kişi arasında bölünemez ve eser sahipleri bir “birlik” oluşturur. Bu birlikten oluşan eser üzerinde yapılacak bir değişiklikte veya eserin satışı gibi konularda tüm eser sahiplerinin rızası gereklidir. Bununla beraber FSEK m. 10/3’te yer alan “Bir eserin vücuda getirilmesinde yapılan teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar, iştirake esas teşkil etmez” ifadesi, yazılım geliştirme sürecinde yaratıcı nitelik göstermeyen yardımların veya teknik hizmetlerin eser sahipliği hakkında bir etkisi olmadığını belirtir. Örneğin, bir yazılım projesinin test süreçlerinde dışarıdan bir firma yetkilisi ile çalışıldığında, bu kişinin eser sahipliği bulunmaz, çünkü bu kişi yalnızca teknik bir hizmet sağlamıştır.

Eser sahipliği sıfatı herhangi bir hukuki işlem ile elde edilmez; eserin meydana getirilmesiyle birlikte, o eseri yaratan kişi, eser sahipliği sıfatını ve bundan doğan hakları kendiliğinden kazanır. Hukukumuzda yalnızca gerçek kişiler eser sahibi olabileceğinden, herhangi bir yazılım firmasının “eser sahibi” olması mümkün değildir.  Eser sahipliği sıfatının bir başka gerçek kişiye devri de mümkün değildir. Zira belirttiğimiz gibi eser sahibi olmak, eserin yaratım sürecinde doğrudan rol oynamayı gerektirir. Bununla birlikte eser üzerindeki bazı hakların gerçek veya tüzel kişilerce iktisap edilmesi mümkündür.

B. Yazılımı Meydana Getiren Çalışanın Manevi Hak Sahipliği ve Bundan Doğan Yetkileri

1. Genel Olarak

FSEK’te telif hakları, manevi haklar ve mali haklar şeklinde ikili bir ayrımla düzenlenmiştir. Çalışanların meydana getirdiği yazılımlar üzerindeki manevi haklar “her zaman”, mali haklar ise “kural olarak” eser sahibi olan çalışana aittir (FSEK m. 18/1).

Yazılımlar özelindeki manevi haklardan biri, yazılımının umuma arz edilme şeklini ve zamanını belirleme hakkıdır (FSEK m. 14). Örneğin, yazılım geliştirici yeni bir uygulamayı yalnızca Google Play Store veya App Store gibi platformlarda umuma arz etmeyi tercih etmiş olabilir. Yazılımın bu gibi platformlar dışında satışa sunulması söz konusu manevi hakkı ihlal edebilir.

   Diğer bir manevi hak olarak eser sahibi, yazılımının kendi adı veya belirleyeceği diğer bir ad ile kamuya sunulmasını isteme veya adının kullanılmasını istememe hakkına sahiptir (FSEK m. 15). Yazılımın bir başkasının adıyla (örneğin firma sahibinin adıyla) umuma arz edilmesi bu manevi hakkın ihlali olarak değerlendirilir. Eseri üzerinde değişiklik yapılmasını yasaklama yetkisi de manevi haklara dahil bir yetki yetkidir (FSEK m. 16).  Hak sahibinden başkası yazılımı değiştiremez veya özgün yapısını bozamaz[7].

2. Manevi Hakların Yazılım Firması veya Üçüncü Kişiler Tarafından Kullanılması

Eser sahibi dışındaki kişiler tarafından iktisabı mümkün olan haklar, yazılım üzerindeki mali haklardır. Manevi haklar ise her durum ve koşulda yalnızca eser sahibi çalışanda kalır. Nitekim bu haklar, eser sahibinin esere kattığı hususiyete sıkıya bağlı haklardır. Yazılım geliştiriciyi çalıştıran firma ya da üçüncü bir kişi, manevi hakları kendi inisiyatifiyle kullanamaz. Söz konusu kullanım için eser sahibinden izin alınmalıdır. Ancak bu izin bir sözleşmeye dayalı olarak verilmez, tek taraflı bir yetkilendirme niteliğindedir (FSEK m. 19). Manevi hakların herhangi bir sözleşmeye konu olamayacağı FSEK m. 48’deki “Eser sahibi veya mirasçıları kendilerine kanunen tanınan mali hakları süre, yer ve muhteva itibariyle mahdut veya gayrimahdut, karşılıklı veya karşılıksız olarak başkalarına devredebilirler. Mali hakları sadece kullanma salahiyeti de diğer bir kimseye bırakılabilir.” ifadesinden anlaşılmaktadır. Sözleşmenin geri alınması karşı tarafın rızasına bağlı olsa da tek taraflı irade beyanıyla sağlanan yetkilendirmeler için bu şekilde bir gereklilik söz konusu değildir. Dolayısıyla yazılım geliştiricinin, manevi hakkının kullanımı konusunda verdiği yetkiyi karşı tarafın onayı gerekmeksizin geri alması mümkündür. Bununla birlikte çalışanların meydana getirdiği yazılımlar üzerindeki manevi hakların işverence kullanılması bakımından somut olayın koşulları, hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde TMK[8] m. 2 çerçevesinde dikkate alınmalıdır. Çalışanın, manevi haklarının kullanımını işverenin kullanmaya yetkili olduğu mali hakları etkisizleştirecek veya zayıflatacak şekilde yasaklamasını hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirmek gerekir[9].

C. Yazılımı Meydana Getiren Çalışanın Mali Hak Sahipliği ve Bundan Doğan Yetkileri

1. Genel Olarak

   Yazılım üzerindeki mali haklar, FSEK m. 21 vd. hükümlerde düzenlenen işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve umuma iletim haklarıdır. Buna göre mali hak sahibi, yazılımını işleme ve geliştirme hakkına sahiptir (FSEK m. 21). Örneğin, bir oyun geliştiricisi, oyununu yeni seviyeler veya özellikler ekleyerek işleyebilir. Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması sonucu elde edilen yeni ve bağımsız esere “işleme eser” denir (FSEK m. 6/1, Nr. 10).

   Çoğaltma hakkı (FSEK m. 22) ise yazılımın kopyalarını oluşturma yetkisini içerir. Örneğin, bir işletim sistemi yazılımının CD’sinin veya dijital kopyalarının üretilmesi bu hakkının kullanılması anlamına gelir. Çoğaltma hakkı, bilgisayar programının geçici çoğaltılmasını gerektirdiği ölçüde, programın yüklenmesi, görüntülenmesi, çalıştırılması, iletilmesi ve depolanması fiillerini de kapsar.

   Mali hak sahibinin, yazılımın çoğaltılmış nüshalarını kiralamak, satmak veya dağıtmak konusunda sahip olduğu yetkiye ise yayma yetkisi (FSEK m. 23) denir. Bu yetkiye bağlı olarak hak sahibi, yazılımlarını örneğin perakende mağazalarda veya çevrimiçi platformlarda satışa sunabilir.

Yazılım üzerinde “temsil hakkı” da (FSEK m. 24) mevcuttur. Temsil; gösterme, çalma, oynatma gibi eseri herhangi bir ortama kopyalamadan ondan anlık yararlanma sağlayan fiilleri içerir.

Mali hak sahibi, yazılımını radyo-televizyon, internet veya diğer iletim araçlarıyla umuma iletim yetkisine de sahiptir (FSEK m. 25). Örneğin, bir yazılımın tanıtım videosunun YouTube’da yayınlanması bu yetkinin kullanılması yoluyla gerçekleşir.

2. Mali Hakların Yazılım Firması Tarafından Kullanması

Yazılım üzerindeki mali haklar kural olarak yazılımın geliştiricisine ait olmakla birlikte (FSEK m. 18/1), bu hakların da manevi haklar gibi yazılım firması tarafından kullanılması mümkündür. Ancak bu kez yazılım firmasının, FSEK m. 19 uyarınca yetkilendirilmesi gerekmez. Nitekim bu yetki, FSEK m. 18/2’de yer alan “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini  görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır” hükmü gereği doğrudan çalıştırana verilmiştir. Her ne kadar anılan hüküm çalıştıran tarafından kullanılabilecek hakların niteliği konusunda “manevi hak-mali hak” şeklinde bir ayrım yapmamışsa da hükmün yalnızca mali hakları ilgilendirdiği, manevi hakların ancak FSEK m. 19 uyarınca kullanılabileceği öğreti tarafından kabul edilmektedir[10]. Ancak maddeden de anlaşıldığı gibi FSEK m. 18/2’nin uygulanabilmesi için yazılım geliştirici ile yazılımı sipariş eden arasında bir hizmet ilişkisinin varlığı gereklidir. TBK[11] m. 393 hükmünde hizmet sözleşmesi, “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmaktadır. İş görenin devamlı emeğinden ziyade gösterilen faaliyet neticesinde ortaya çıkan sonucun hedeflendiği, iş gören ile işveren arasında bağımlılık ve altlık-üstlük ilişkisinin bulunmadığı istisna sözleşmeleri (TBK m. 470) bakımından ise FSEK m. 18/2 hükmü uygulanmamaktadır. Örneğin F firması, kendi çalışanı olmayan, bağımsız bir yazılım geliştirici olan Y ile bir mobil uygulama geliştirilmesi üzerine anlaşırsa, bu uygulamadan doğan mali haklar doğrudan F’ye geçmez. F bu durumda işveren değil, üçüncü kişi konumundadır ve mali hakları kullanabilmesi için bir sonraki başlıkta ele alacağımız prosedürlere tabidir.

3. Mali Hakların Üçüncü Kişilerce Kullanması

Mali hak sahipleri, sahip oldukları bu hakları süre, yer ve içerik itibariyle sınırlı veya sınırsız, karşılıklı veya karşılıksız olarak başkalarına devredebilirler. Üçüncü kişiler, hakkın kendisini devralmak suretiyle bu hakkı kullanabilir hale gelirler. Bununla birlikte hakkın kendisine dokunmadan, sadece hakkın kullanım yetkisinin devralınması da mümkündür (FSEK m. 48/2). Bu, manevi haklarda olduğu gibi tek taraflı bir yetkilendirme ile değil, bir lisans (ruhsat) sözleşmesi çerçevesinde gerçekleşir (FSEK m. 56). Yazılımla ilgili sözleşmelerin hakkın kendisinin veya kullanımının devri yönünde bir etki yaratabilmesi için yazılımın tamamlanmış olması gerekir. Henüz tamamlanmamış eserler hakkında yapılan sözleşmeler tasarrufi etki göstermez, yalnızca taahhüt işlemi niteliğindedir (FSEK m. 48/3, FSEK m. 50).

FSEK m. 18/2 uyarınca çalışanların meydana getirdikleri eserler üzerindeki mali hakların kullanımı konusunda işveren/çalıştıran yetkili olduğundan, bu haklar ile ilgili olarak sözleşme yapma yetkisi de işverene/çalıştırana aittir. Esasen FSEK m. 49’a göre eser sahibinden mali bir hak veya böyle bir hakkı kullanma ruhsatını iktisap etmiş olan kimse, ancak bunların yazılı muvafakatiyle bu hakkı veya kullanma ruhsatını diğer birine devredebilir. Ancak anılan bu hüküm, kanunen intikal etmiş haklar bakımından değil, sözleşme ile devralınan hakkın bir başkasına devri bakımından geçerlidir[12]. Dolayısıyla yazılımı geliştiren kişiyi çalıştıran firma, mali hakların kullanımını üçüncü bir kişiye devretmek istediğinde eser sahibi olan yazılım geliştiricinin iznine ihtiyaç duymaz.

Eser üzerindeki mali hakların veya bu hakları kullanım yetkisinin hak sahiplerinden geçerli bir sözleşme ile devralınmış olması için bu sözleşmenin yazılı yapılmış olması ve mali haklardan hangilerinin devredildiğinin ayrı ayrı ve açık bir şekilde sözleşmede gösterilmiş olması gerekir (FSEK m. 52). Bu hususların sözlü olarak kararlaştırılması yeterli olmadığı gibi halin icabından da hakkın devri konusunda çıkarımda bulunulamaz.

Sipariş üzerine meydana getirilen yazılımlarda TBK m. 470 hükmü uyarınca yapılan eser sipariş sözleşmesi, yazılım üzerindeki hakları sipariş edene geçiren bir sözleşme değildir.  Yazılımın tamamlanıp sipariş edilene teslim edilmesi dahi sonucu değiştirmez[13]. FSEK m. 57/1’de yer alan “Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, fikri hakların devrini ihtiva etmez.” düzenlemesi gereği, eserin kendisinin veya nüshalarının devri ile eser üzerindeki mali hakların (işleme, çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletim haklarının) devrini birbirinden ayırt etmek gerekir. O halde yazılımın fiziki nüshasını elde eden kişi, FSEK m. 52’ye uygun bir sözleşme yapmadıkça, yazılım üzerindeki mali hakları kullanamaz. Bunun istisnasını, FSEK m. 38’de düzenlenen kişisel kullanım amaçlı fiiller oluşturur. Buna göre; yazılımı yasal yollarla edinen kişi, yazılımın yüklenmesi, çalıştırılması ve hatalarının giderilmesi eylemlerini serbestçe gerçekleştirebilir. Yazılımı kullanma hakkına sahip olan kişi, kendi şahsi kullanımı doğrultusunda bir adet yedek kopya oluşturma hakkına da sahiptir. Bu hak sözleşme ile kısıtlanamaz.

Yazılımı elinde yasal olarak elinde bulunduran kişi, programın yüklenmesi, gösterilmesi, çalıştırılması, iletme veya saklama eylemlerini gerçekleştirirken, yazılımın içerdiği düşünce ve ilkelere erişmek adına programın işleyişini gözlemleme, inceleme ve test etme özgürlüğüne de sahiptir. Bunun dışında, yazılımın diğer programlarla uyumlu çalışabilmesi adına gerekli bilgilerin elde edilmesi amacıyla, programın kopyalanması veya kod dönüştürme eylemleri de serbesttir. Bu fiili, yazılımı yasal yoldan edinen kişi yapabileceği gibi bu kişiler adına yetkilendirilmiş kişiler de gerçekleştirebilmektedir. Ancak uyumluluğun gerçekleştirilmesi için gerekli olan bilgiler, bahsi geçen kişilere daha önce sunulmamış olmalıdır. Öte yandan bu tür eylemler, yalnızca programlar arası uyumluluğu sağlamak amacıyla gerekli olan program bölümleri ile sınırlı olmalıdır. Elde edilen bilgiler, yazılımın diğer programlarla uyumluluğunu sağlamak dışında bir amaç için kullanılamaz. Ayrıca söz konusu bilgiler, uyumluluğun sağlanması gereken durumlar dışında başka birisine iletilmemeli, benzer bir programın yaratılması, üretimi, satışı veya fikri mülkiyet haklarını ihlal eden diğer eylemler için kullanılmamalıdır.

SONUÇ

Yazılım geliştirme, belirli bir ihtiyaç veya problemi çözmek amacıyla yazılım ürünlerinin tasarlanması, kodlanması, test edilmesi ve bakımının yapılması süreçlerini kapsayan oldukça kapsamlı bir yaratıcı faaliyettir. Bu faaliyete yönelen firmaların sayısının günden güne artmasıyla, geliştirilen yazılımlar üzerinde kimlerin hangi haklara sahip olduğunun tespiti hem çalışanlar hem de işverenler açısından önemli bir mesele haline gelmiştir. FSEK uyarınca “ilim ve edebiyat eseri” olarak korunan yazılımlar bakımından, anılan yasa tarafından yapılan manevi hak-mali hak ayrımına ve bu hakların kullanımı açısından öngörülen kurallara dikkat edilmeli, çalışanların ve yazılımı sipariş edenlerin hukuki statüsü net bir şekilde belirlenerek söz konusu kuralların ne şekilde tezahür edeceği ortaya konulmalıdır.

Hukuk ve Bilişim Dergisi Blog’ta yer alan fikri mülkiyet hukuku alanındaki tüm yazılarımıza bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Hukuk ve Bilişim Dergisi’nin geçmiş sayılarını okumak için bağlantıya tıklayınız.

Konuk Yazar: Doç. Dr. Pelin KARAASLAN / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi


[1] 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (RG. 10.1.2017/29944).

[2] 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (RG. 13.12.1951/7931

[3]  Bu konuda detaylar için bkz. Burakcan Yedek, Patent Hukuku Açısından Yapay Zeka, Ankara 2023, s. 100 vd.

[4] Gürbüz Sarı, Bilgisayar Yazılımlarındaki Ticari Hakların Korunması ve Ticarileştirilmesi, Ankara 2023, s. 29. vd.

[5] Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 418.

[6] Krş. Bozbel, s. 417.

[7] FSEK m. 17’de düzenlenen manevi hakkın ise yazlımlar açısından pratikte uygulanabilirliği hemen hemen hiç yoktur.

[8] 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (RG. 08.12.2001/24607).

[9] Sarı, s. 49.

[10] Ünal Tekinalp, Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 145 vd; aksi yönde Sarı, s. 49 vd.

[11] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (RG. 04.02.2011/27836).

[12] Mustafa Ateş, Fikri Haklarla İlgili Hukuki İşlemler. Ankara 2020, s. 202.

[13] Yargıtay, HGK., E. 2019/474 K. 2020/26 T. 16.1.2020 (lexpera).