
Fikri Haklara Saldırı Durumunda Hukuki Yollar
1.GİRİŞ
Fikri mülkiyet hukuku, gelişen teknolojinin ürünü olan internetin gelişimi ile önem kazanan bir alan olarak hukuk dünyasında doğmuştur. Bu alanın kapsamı noktasında gerek doktrinde gerekse de yargı içtihadlarında halen tam bir tanım birliği sağlanamamıştır. Bu alanı tanımlayan terimler; ‘’fikri ve sınai haklar’’, ‘’fikri mülkiyet’’, ‘’fikri ve sınai mülkiyet’’, ‘’fikri, sınai ve ticari mülkiyet’’ vb. gibi birçok terimin uygulamada aynı anlamı taşıyarak kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle öğretide fikri mülkiyet kavramının daha çok kullanıldığı ve gündeme geldiği ve bu alanda çalışmalar yapıldığından bahsetmekte fayda vardır. (fikri haklara saldırı)
Fikri terimininin Türk Dil Kurumu’ndaki tanımı; Düşünsel’dir. Mülkiyet Hakkı ise, ayni haklar içerisinde yer alan ve hakkın sağladığı yetkinin en geniş şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. İngilizcede “intellectual property” kavramıyla tanımlanan Fikri Mülkiyet, telif ve sınaî hakları kapsamaktadır. Kısaca fikri mülkiyet hukukundaki fikri terimi mülkiyetin türünü belirlemekle birlikte, mülkiyetin düşünsel olduğu, bir fikirden doğduğunu ortaya koymaktadır. Ticaret Bakanlığı’nın tanımı uyarınca; ‘’Telif Hakları veya Fikri haklar diye de anılan “Fikri Mülkiyet”, bir eser üzerinde sahip olunabilecek maddi ve manevi hakların tamamını ve komşu haklarını ifade eder.’’ Tüm bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, Fikri Mülkiyet, düşünce üzerinde sahiplik, fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları konu edinen hukuk dalıdır şeklinde tanımlanabilir.
2. FİKRİ MÜLKİYET HUKUKUNUN KAPSAMI
Fikri mülkiyet hakları, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda “FSEK” yer alan eserden doğan hakları ve eser ile bağlantılı hakları hem de 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’da “SMK” düzenlenen sınai mülkiyet haklarını kapsamaktadır. Fikri mülkiyet hukuku ile akla ilk gelenler telif hakları ve sınai haklardır. Bu hukuk dalının kapsadığı haklardan bazıları; Fikir-Sanat eserleri, Telif hakları, Patentler, Faydalı modeller, Tasarımlar, Markalar, Coğrafi işaretler, Yeni bitki çeşitleri, Entegre devre topografyaları, Biyoteknoloji, Gen teknolojisi, Bilgisayar programları, Veri tabanları, Ticari sırlar vb. Şeklinde bir çok örnek verilebilir.
Fikri mülkiyet hukuku, hukukun diğer süjelerinden farklı olarak kendine özgü (Sui generis) niteliğe haizdir. İşbu nedenle dahi mülkiyetin nitelikleri gözetilmeksizin sabit düşünceler ile hukuki problemlere çözüm üretilmesi söz konusu dahi değildir. Salt düşüncelerin/fikirlerin tek başına kanuni korumadan yararlanması mümkün değildir. Her ne kadar ‘’Fikir’’ kelimesinin geçmesi nedeniyle toplum tarafından tüm fikirleri de koruduğu yönünde yerleşik düşünceler olsa da, Eser vasfına sahip olmayan düşüncelerin özellikle Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında bir korumasının olması söz konusu dahi değildir. Fikri mülkiyetin ihlali, eser sahipliğinin yanında getirilen hakların hukuka aykırı olarak kullanılmasını ihtiva etmektedir.
Fikri hakların konusu kısaca eser sahipliğinden doğan hakları oluşturmaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu eser sahipliğinin sonucu yanında getirilen haklardan farklı bir ayrıma gitmektedir. Bahse konu ayrım, diğer hukuk süjelerinden tamamen farklı niteliklere haiz olması noktasında dikkat çekmektedir. İşbu açıklamalar sonucunda ilgili kanun, eser sahipliğinden doğan hakları ikiye ayırmaktadır. Bunlar; manevi haklar ve manevi haklardır.
Manevi haklar, eseri oluşturan eser sahibi ile arasındaki manevi bağları kapsamaktadır. Bu hakların ekonomik ve mali nitelikleri olmamakla birlikte daha çok eser sahibinin kişiliği ile ilgili olan, eserin yaratıcı düşüncelerin bir ürünü olması sebebiyle birbiriyle ayrılması güç olarak öğretide kabul görmektedir. Bu haklar FSEK.14-16 uyarınca eser sahibinin eseri kamuya veyahut topluma açıklama yetkisini, adının belirtilmesi yetkisini, eserde değişiklik yapılma yetkisini düzenlenmektedir.
Mali haklar ise, manevi haklardan farklı olarak eser ile eser sahibi arasındaki mali ve ekonomik bağları tanımlamaktadır. Eser sahibinin oluşturduğu eser sonucunda elde ettiği maddi gelirden yararlanma hakkının düzenlenmesi sebebiyle parasal karşılığını talep etme yetkisi maddi haklar içerisinde yer almaktadır. FSEK.21-24 ve FSEK.45 kapsamında, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı, işaret, ses, görüntüye yarayan araçlarla iletim hakkı, güzel sanat eserlerinde satış bedelinden pay verilmesini isteme hakkı gibi birçok hak maddi hak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eser sahipliğinin getirmiş olduğu hakların hukuki korumadan yararlanabilmesi için, bahse konu hakların hukuka aykırı bir şekilde ihlalinin söz konusu olması gerekmektedir. Eser sahibinin rıza göstermemiş olduğu her vukuda hakkın ihlalinden bahsedilmesi mümkün değildir. Bunun sebebi ise FSEK, eser sahipliğinden kaynaklanan hakların kullanılmasında bazı hukuka uygunluk sebepleri öngörmüş olmasındandır. Bu sebeplerin belki de en önemlisi koruma süreleri olarak karşımıza çıkmaktadır. FSEK.26 uyarınca koruma sürelerinin sona ermesinin ardından bahse konu eserden herkesin yaralanabileceğinin kabul edilmiş olmasıdır. Koruma süreleri, ilgili mevzuat uyarınca eser sahibinin yaşam süresi, ölümü ardından ise istisnaları bir yana ölüm tarihinden itibaren 70 yıl olarak kabul edilmiştir. İşbu yasal düzenleme ile dahi koruma sürelerinin geçmiş olmasından itibaren, eser sahibinin rızası olmasa dahi hukuka uygunluk söz konusu olacaktır. FSEK.30-40 arasında yer alan maddelerde, eser sahipliğinden doğan maili haklara bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bahse konu yasal düzenleme uyarınca dahi, eser sahipliğinden kaynaklanan mali hakkın kullanılması hukuka aykırı veyahut ihlal olarak karşımıza çıkmayacaktır.
3.AÇILABİLECEK HUKUK DAVALARI
3.1. Tespit Davası
Tespit davası Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca, mevcut bir hukuki ilişkinin ya da hakkın varlığı, yokluğu veyahut yargılamaya konu belge/belgelerin gerçekliği noktasında mahkeme kanalıyla alınabilecek tüm davaları kapsamaktadır.
Bir hukuki ilişkinin varlığı noktasında taraflar arasında sulh olmayan bir durumun söz konusu olması halinde açılacak tespit davası yoluyla uyuşmazlık giderilecektir. İşbu sebeple, tespit davası sonucunda davalının bir şey yapmaya veyahut yapmaktan kaçınmaya mahkûm edilmesi söz konusu dahi değildir. Tespit davası, eda davasının öncüsü niteliğine haiz bir dava türüdür. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda tespit davasının açılamayacağı yönünde bir hüküm bulunmamakla birlikte, şartlara haiz olunması halinde bu dava yoluna gidilmesi mümkündür. Tespit davası sonucu verilen hüküm kesin hüküm niteliğindedir; kesin delil oluşturur fakat eda hükmü içermediğinden ilamlı icra yoluyla takibi mümkün değildir. Tespit davaları, olumsuz (menfi) tespit davası ve olumlu (müspet) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Menfi tespit davalarında davacı, davalı ile aralarındaki hukuki ilişki, hakkın ihlali veyahut bir hakkın mevcudiyetinin olmadığının belirlenmesini mahkemeden talep edebilir. Ayrıca davacı bu dava türünde kural olarak davalı ile aralarındaki hukuki ilişkinin olmadığını ispatlamak zorunda olmamakla birlikte, ispat yükü davalının üzerindedir. Ancak Fikri Mülkiyet hukukunda karşılaşılan iptal davalarında ispat yükü davacıya aittir. İşbu dava türünde dahi bahse konu hukuk alanının geleneksel hukuktan ayrıldığını, ispat yükünün yer değiştirdiği görülmektedir.
Müspet tespit davalarının en bilinen örneği Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 15.maddesinin 3.fıkrasında düzenlenen eser sahipliğinin tespiti davasıdır. Bu dava türünün asıl işlevi; Hukuka uygun olmayan bir davranışı veyahut ilgilileri etkilediği sonuçları düzeltmektedir. Bu dava türü uygulamada bazen manevi tazmin işlevi şeklinde de karşımıza çıkmaktadır.
3.2. Saldırının Önlenmesi Davası
Kişiler hak süjesidir ve sosyal toplum içerisinde bir arada yaşarlar. Kişiliklerine yönelebilecek saldırılara karşı Türk Hukuku bazı düzenlemeler yapmıştır. Önleme (men) davası, Türk Medeni Kanunu’nun 25. Maddesi uyarınca düzenlenen kişilik haklarını koruyucu davalardan olan önleme davasının uzantısı niteliğindedir. Saldırının önlenmesi davasının en büyük işlevi; Davacı ya da hak sahiplerinin mali ve manevi haklarına mevcut veyahut muhtemel saldırılara maruz kalınmasının önlenmesini sağlamaktadır. Saldırının önlenmesi davasının açılabilmesi için, eylemin objektif olarak hukuka aykırı olması, saldırı tehlikesi veyahut saldırının devam etme ya da tekrarlanma olasının olması gerekmekle birlikte saldırıya maruz kalanın zarara uğramış olması şart değildir.
FSEK.69/1 uyarınca saldırının önlenmesi davasını ancak iki durumda açılabilmektedir. İlk durumda, saldırının henüz hak sahibine yönelik hukuk dünyasında bir eyleme dönüşmediği ancak gerçekleşme tehlikesinin mevcut olduğu haldir. İkinci durumda ise, hak sahibine yönelik bir saldırının mevcudiyeti konusunda şüpheden uzak hiçbir delil olmaması, saldırının devam etmesi veya bitmesi noktasında bir ayrım yapılmadığı durumlardır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2004/13432 Esas ve 2004/12777 Karar sayılı ilamı uyarınca, sadece muhtemel saldırı tehlikelerine karşı değil, başlamış ve devam etmekte olan saldırılara karşı da saldırı ve etkilerinin ortadan kaldırılması davasının dışında önleme davasının açılabileceğinin mümkün olduğu görülmektedir. FSEK.69/2 yollamasıyla FSEK.64/2 uyarınca yargılamanın sonunda hâkim, saldırıya uğrayanın muhtemel zararlarını takdir ederek halin icabına göre saldırının önlenmesi için gerekli göreceği tedbirlerin uygulanmasına karar verebilir.
3.3. Tazminat Davası
Tazminat davasının açılmasındaki amaç, kişinin haksız fiil nedeniyle uğramış olduğu maddi veyahut manevi zararının giderilmesidir. Bu davanın açılabilmesi için kümülatif olarak bazı şartların varlığı gerekmektedir. Bunlar; hukuka aykırı fiil, bu eylem sonucu oluşan zarar, zarar ile eylem arasındaki uygun illiyet bağı ve kusurdur. Fikri mülkiyet kapsamında bir tazminat davası açılabilmesi için, kişinin fikri haklarına ilişkin bir saldırıya uğraması gerekmektedir. Fikri haklarına doğrudan veyahut dolaylı olarak saldırıya uğrayan kişi, FSEK m.70 uyarınca olayın mevcudiyetine göre maddi veyahut manevi tazminat talep edebilecektir. İlgili hükmün ilk fıkrasında manevi hakların ihlalinde manevi tazminatın talep edilebileceği, ikinci fıkrasında ise mali hakların ihlali durumunda maddi tazminat davasının açılabileceği düzenlenmiş olsa da maddi ve manevi kaybın söz konusu olması halinde kişi maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini talep edebilecektir.
Fikri mülkiyet hukukunda zarar, fikri haklarının ihlali sonucunda hak sahibinin mal varlığının aktifinin azalması veyahut pasifinin çoğalması ya da mahrum kalınan kar şeklinde düzenlenmiştir. Genellikle fikri mülkiyet hukukunda zarar, kazanç yoksunluğu şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yargılama sonucunda tazminatın miktarını belirleyen hâkim, FSEK m.64/4 uyarınca düzenlenmiş olan ölçütleri değerlendirecek ve tecavüzün kapsamı, ağırlığı, coğrafi alanı, ulaştığı kitleyi, vereceği zararın büyüklüğü gibi tüm hususları nazara alarak miktarı belirleyecektir.
3.4. Elde Edilen Kazancın İadesi Davası
Hakları saldırıya uğrayan kişi, hukuk dünyasının güvencesi olarak tazminat davası dışında saldırgana karşı elde edilen kazancın iadesi davası açarak FSEK m.70/3 uyarınca haksız eylem neticesinde elde edilen kazancın talebini isteyebilir. İlgili hükümde düzenlenen bu dava türü aslında genel hükümlerde düzenleme altına alınan, TBK.530 uyarınca karşımıza çıkan, vekaletsiz iş görmenin fikri mülkiyet hukukuna özel bir yansıması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere, vekaletsiz iş görmede iş görenin sahibine ait bir işi taraflar arasındaki bir vekalet ilişkisi olmadan iş sahibi veyahut kendisi yararına görme şeklinde ifade edilmesi mümkündür. Fikri hakların ihlali halinde açılacak elde edilen kazancın iadesi davasında, hak sahibinin zarara uğramış olması veyahut mal varlığının aktifinde azalma ya da pasifinde artış şartı aranmamaktadır. Ayrıca bahse konu bu dava türünde FSEK m.70/3 ve TBK m.530 uyarınca kusur şartı yer almamaktadır. Bahse konu yargılamada saldırganın elde ettiği kar miktarının hesaplanmasında ispat külfeti davacıdadır.
Kısaca hak sahibi, saldırı sonucu mali ve/veya manevi hakların saldırıya uğraması sonucu elde ettiği karın kendisine verilmesini talep etmektedir. Hak sahibi, elde edilen kazancın iadesi talebi dışında FSEK.68 uyarınca saldırının durdurulması anlamında üç kata kadar bedel yaptırımı talebinde de bulunabilecektir. Kanun koyucu FSEK m.68 uyarınca, üç kata kadar bedel yaptırımı halinde talep edilen bedelin devredilecek kazançtan indirileceğini öngörmektedir.
Yazar: Stj. Av. Berkcan KURTULUŞ
Fikri Mülkiyet Hukuku alanındaki tüm yazıları görmek için bağlantıya tıklayınız.
Hukuk ve Bilişim Dergisi Editörü Av. Merve Nur GÜNDAY’ın “Marka Hukukunda Tazminat” konulu yazsını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
KAYNAKÇA
1.FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU M. 70 HÜKMÜ UYARINCA AÇILABİLECEK TAZMİNAT DAVALARININ ŞARTLARI, DR. ÖĞR. ÜYESİ ZEYNEP ÖZCAN AV. ALİ TÜRK
2.FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU’NDA DÜZENLENEN TAZMİNAT TALEPLERİ ÜZERİNE İNCELEME, DR. MURAT SARIKAYA
3.FİKRİ HAKLARIN İHLALİNDE HUKUKSAL KORUMA YOLLARI (SINAİ HAKLARLA KARŞILAŞTIRMALI OLARAK), PROF. DR. AHMET KILIÇOĞLU*
4.FİKRİ HAKLARA SALDIRI VE ÜÇ KAT TAZMİNAT SORUNU, HÂKİM PELİN VARLI
5.KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİNDEN DOĞAN SORUMLULUK, AV. İDİL KAVUŞAN
6. FSEK KAPASAMINDA ESER SAHİBİ TARAFINDAN AÇILABİLECEK DAVALAR, KULAÇOĞLU HUKUK BÜROSU
7. TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
8. FİKRİ MÜLKİYET NEDİR, ÖZDEN&GÜÇLÜ HUKUK
9. FİKRİ MÜLKİYET HUKUKU B&I LEGAL
4 comments