
Marka Korumasının Sınırlanması
Giriş
Serbest rekabetin yaşandığı bu dönemde işletmeler ve tüketiciler için vazgeçilmez bir unsur haline gelen, fikri haklar içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan ve öğretide üzerinde çeşitli tanımlamalar yapılan marka, en genel tanımı ile bir işletmenin mal ve hizmetlerini başka işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarayan işaretleri ifade etmektedir (Tekinalp 2012: 360; Karahan 2013: 156; Teke Akbulut 2019: 3). Markanın en önemli unsuru, mal ve hizmetlerin birbirinden ayrılmasını sağlayacak “ayırt edici niteliği haiz işaret” olmasıdır.
Marka, mal ve hizmetin tanıtımı, markanın üreticisine duyulan güveni teşkil ettiğinden markanın itibarına ve ayırt edici gücüne zarar verebilecek nitelikteki kullanımlara karşı korunması hususu da ayrı bir önem arz etmektedir. Nitekim müşteriler/tüketiciler çoğu zaman mal ya da hizmetin kalitesini kontrol etmeye gerek duymaksızın markanın piyasada ve müşteride/tüketicide oluşturduğu güven sebebiyle yalnızca marka tercihi yapmaktadır. Markanın piyasada ve müşteride/tüketicide sahip olduğu bu itibarın korunmasının sağlanması amacıyla marka hakkı sahibine tanınan marka hakkı, herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak olup bir nevi tekel niteliğindedir ve bu özelliğiyle marka sahibine diğer işletmeleri belli şartlarda engelleme imkânı tanımaktadır (Eminoğlu 2016: 232; Sert 2007: 15; Uzunallı 2019: 22; Ülgen-Helvacı-Kendigelen-Kaya-Ertan 2015: 447). Şüphesiz ki marka hakkı sahibine markasının korunması amacıyla oldukça geniş yetki ve haklar sunulması her zaman ya da her koşulda bu yetkilerin ve hakların mutlak ve sınırsız olduğu anlamına gelmemektedir (Yaman 2019: 55). Bazı durumlarda ve belli şartların mevcudiyeti halinde marka koruması da sınırlanabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı marka hakkının korunması hususunu açıklamak ve bu korumanın kanundan kaynaklanan sınırlarını belirlemektir.
Anahtar Kelimeler: marka, hak, tescil, korunma, sınırlanma
Marka Hakkının Korunması ve Kapsamı
Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) 7. Maddesi ile düzenlenmiştir. Anılan Kanun maddesinin ilk fıkrasından 5. Fıkrasına kadar marka korumasının kapsamı, 5. Fıkrası ile marka tescilinden doğan hakların istisnaları düzenlenmiştir. SMK m.7 uyarınca, marka tescilinden doğan hakların münhasıran tarafına ait olduğu marka hakkı sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal ya da hizmetlerde kullanılmasının; aynı ya da benzer işaretin aynı ya da benzer mal ya da hizmetlerde halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunacak şekilde kullanılmasının; mal ya da hizmetlerin benzerliğine bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı ya da benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınırlık düzeyi sebebiyle markanın itibarından haksız bir fayda sağlayacak ya da itibarına zarar verecek ya da ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılmasının önlenmesini talep etme hakkı bulunmaktadır (Eyigün 2019:22).
SMK çerçevesinde sağlanacak marka korumasının tescil yoluyla elde edileceği SMK m. 7/1 hükmü ile açıkça düzenleme altına alınmıştır. Aynı Kanunun 23. Maddesi ile de tescilli markanın koruma süresinin tescil başvurusundan itibaren başlamak üzere on yıl olacağı düzenlenmiştir.
Marka korumasının kapsamını da tescil belirlemekte olup tescilli markanın temsil ettiği mal ya da hizmetin niteliği önem arz etmektedir. Kural olarak marka, tescile konu işaret için ve tescil kapsamındaki mal ya da hizmet sınıfları için korunmaktadır (Eyigün 2019: 24). Bir işaretin marka olarak tescil edilmesi ile ona sağlanan koruma tescile konu işaret için geçerli olmaktadır. SMK m. 7 uyarınca marka hakkı sahibi, tescil kapsamındaki mal ya da hizmet sınıfları için tescile konu işaret ile aynı olan kullanımları engelleyebileceği gibi benzer işaretli kullanımları da engelleyebilecektir.
Markanın korunmasının tescil kapsamındaki mal ya da hizmetler ile sınırlı olması kural olsa da bir markaya farklı sınıflarda da koruma alanı oluşturan, tanınmış ve ayırt ediciliği yüksek olan “tanınmış markalar” bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır (Karahan 2002: 121). Tanınmış marka kavramının kesin sınırları olan bir tanımlaması olmamakla birlikte genel olarak tanınmış marka, bir kişi ya da teşebbüse sıkı sıkıya bağlı; garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım ağı içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayrımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan yüksek bir çağrışımı ifade etmektedir (Yargıtay 11. HD. E.1997/5647, K.1998/1704, 13.3.1998 Tarihli Karar). Tanınmış marka hakkı sahibi, tescil edilen markanın temsil ettiği mal ya da hizmetin niteliği önemli olmaksızın tescilli markanın üçüncü kişiler tarafından kullanılmasının engellenmesini talep etme hakkına sahip olmaktadır (Atay 2014: 79).
Marka Hakkının Kanundan Kaynaklanan Sınırları
1. Hukuka Uygun Kullanımda Bulunan Karşısında Marka Hakkının Sınırlanması
Tescilli marka sahibinin sahip olduğu tekel hakkı bazı durumlarda kısmen ya da tamamen sınırlanabilmektedir. Marka tescilinden doğan hakların istisnaları SMK m. 7/5 ile düzenlenmiş olmakla birlikte marka hakkının sınırlandığı haller yalnızca bu Kanun maddesi ile sınırlı değildir. Anılan Kanun maddesi gereğince marka hakkı sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde kullanılması şartı ile markasının, gerçek kişilerin kendi ad ya da adresini belirtmesi; malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması; özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılmasını engelleyemez. Kanun maddesinde sayılan bu hallere uygun kullanım bir başkasına ait marka hakkının kapsamı içerisine girse de markanın kullanımı hukuka uygun kabul edilerek marka hakkı sınırlanır. Bu istisnai hallerin tamamında hukuka uygun kullanımdan bahsedilebilmesi için “dürüst kullanım” şartı aranmaktadır. Hukuka uygun olarak kullanıldığı iddia edilen markanın kullanılması, zorunluluk olmadığı halde başkasının markasından faydalanma amacı taşıyorsa dürüst kullanımdan bahsedilemeyecektir.
2. Önceki Kullanım Hakkı, Gerçek Hak Sahipliği ve Kazanılmış (Müktesep) Hak Karşısında Marka Hakkının Sınırlanması
Daha önceden kullanılmamış bir markanın tescil edilmesi ile marka hakkı kazanılabileceği gibi marka hakkı, markayı ilk kez kullanan ve piyasada tanınmış hale getiren kişiye de ait olabilmektedir. Bu yolla tescilden önce doğmuş marka hakkı sahibi “gerçek hak sahibi” olarak tanımlanmaktadır (Eyigün 2019: 38). Kullanım ile marka üzerinde hak sahibi olan kişi kendisinden sonra aynı mal ya da hizmet sınıfında aynı markayı tescil ettiren kişiye karşı önceye dayalı kullanım hakkı savunması yapabilecek, markayı piyasada ilk kez kullanan kişi ise gerçek hak sahibi olduğunu iddia edebilecektir. Şu hâlde marka hakkı sahibi, kendisinden önceki tarihte o marka için kullanım ile hak kazanmış kişilere karşı marka hakkını kullanamayacaktır. Bu durum SMK m. 6/3 ile de marka tescilinde nispi ret nedeni olarak düzenlenmiştir.
Kazanılmış (müktesep) hak kavramı ise SMK’da düzenlenmemiş olup bu hakkın varlığından bahsedilebilmesi için Yargıtay içtihatları ile belirlenmiş kriterlerin sağlanmış olması gerekmektedir (Yargıtay 11. HD. 2007/7547 E. 2008/10251 K., 19.09 2008 Tarihli kararı ve 2007/11505 E.2008/12839 K., 14.11.2008 Tarihli kararı). Kazanışmış (müktesep) hak gereğince, bazı istisnai durumlarda bir işletmeye ait önceki marka, aynı işletmenin sonraki marka başvuruları için kazanılmış hak teşkil etmektedir (Suluk- Karasu- Nal 2017: 215). Bu müessese ile korunmaya değer üstün yararı mevcut tescilli marka sahiplerine, yeni yapacakları marka başvuruları ile marka haklarını genişletme imkânı tanınmaktadır. Yüksek yargı kararları ile şekillenen müktesep hak müessesine ilişkin ilkeler (hakkın varlığından söz edilebilmesi için aranan koşullar) uygulamada şu şekilde ifade edilmektedir:
- Birbiri ile benzer olan önceki ve sonraki tarihli markanın benzer olması ve benzer mal ya da hizmetleri kapsaması,
- Önceki tarihli markanın uzun süredir tescilli olması ve piyasada ciddi şekilde kullanılıyor olması,
- Önceki tarihli markada yer alan asli unsurun korunarak marka sahibi ile bağlantısı ve tüketicide verdiği izlenimin korunması ile yeni markanın oluşturulması,
- Uyuşmazlık konusu diğer marka ile karıştırılma ihtimaline yol açmaması ve markadan haksız fayda sağlama amacı taşımaması,
- Taraflar arasında markadan kaynaklı hükümsüzlük davası gibi hukuki çelişkilerin bulunmaması şeklinde ifade edilebilir.
Bu ilkelerin mevcudiyeti uyuşmazlık konusu somut olaya göre ayrı ayrı incelenmelidir. Kazanılmış (müktesep) hakkın mevcudiyetin bahsedilmesi için aranan bu şartların varlığı halinde önceki tarihli tescil edilen markanın, kendisini yenilemesine ve değişikliklere uyum sağlamasına, benzer nitelikli başka bir tescilli marka var olsa dahi izin verilmektedir.
3. Önceki Tarihte Tescilli Ticaret Unvanı Karşısında Marka Hakkının Sınırlanması
Tacir olmanın hükümlerini düzenleyen 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 18 uyarınca tacir, kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek ve bunu ticaret siciline tescil ettirmekle yükümlü olup aynı Kanun’un 39. Maddesi gereğince de ticari işletmesine ilişkin işlemlerini ticaret unvanını kullanarak yapmak zorundadır. Ticaret unvanının da taciri tanıtma ve onu diğer tacirlerden ayırmaya yarayan bir işlevi olması sebebiyle tıpkı marka gibi korunması gerekmektedir.
Ticaret unvanı ile marka arasında hak ihlalleri ve olası tecavüzlerin engellenmesi maksadıyla SMK m.7/3-e hükmü ile işaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılmasının marka hakkının ihlali niteliğinde olduğu ifade edilmiştir. Anılan Kanun hükmü ile kastedilen markanın tescil edilmesinin akabinde markanın ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılmasıdır. Önceki tarihli kullanılan işaretin ticaret unvanı olarak tescil edilmesi halinde sonraki tarihli markaya karşı üstün hak iddiasında bulunulabilecek ve sonraki tarihli marka tesciline karşı hükümsüzlük davası açma hakkına sahip olunabilecektir.
4. Markanın Kullanılmaması Nedeniyle Marka Hakkının Sınırlanması (Markayı Kullanma Yükümlülüğü)
Markayı kullanma yükümlülüğü, marka hakkı sahibine tanınan geniş yetkilerin beraberinde getirdiği bir yükümlülüktür. Marka sahibinin tescilli markasını, işlevine uygun bir şekilde tescil edilen mal ya da hizmet sınıfı alanında kullanması gerekmektedir. Markanın tescilinden sonra haklı bir sebep olmaksızın beş yıl kesintisiz olarak kullanılmaması marka hakkının sınırlanmasını da beraberinde getirmektedir. Burada ifade edilen marka hakkının ortadan kalkması olmayıp marka sahibinin kullanımı ispat edemediği hallerde markadan kaynaklanan tecavüzün önlenmesi, tazminat gibi bazı hakları kullanamamasıdır. Markanın kullanılmaması sebebiyle marka hakkının sınırlandığı ve bazı hakların kullanılamadığı bu durum, bir yayıma itiraz edilmesi, tecavüzün önlenmesi ya da hükümsüzlük davası açılması gibi marka sahibinin hak talebinde bulunduğu andan itibaren geriye doğru beş yıl boyunca haklı bir sebep olmaksızın kullanılmaması durumunda gerçekleşmektedir (Eyigün 2019: 44).
SMK’da markanın kullanılmaması üç önemli sonuca bağlanmıştır. Bu sonuçlardan biri olan SMK m. 9/1’e göre tescilden itibaren markanın beş yıl içinde haklı bir sebep olmaksızın kullanılmaması halinde markanın iptaline karar verilir. Diğer bir sonucu olan SMK m. 19/2’ye göre sonraki tarihli başvuruya karşı marka hakkına dayalı olarak itirazda bulunulabilmesi için markanın kullanıldığının ispatı gerekmektedir. Son olarak sırasıyla SMK m. 25/7 ve m. 29/2’de düzenlenen markanın hükümsüzlüğü davası ve marka hakkına tecavüz iddiasında markanın kullanılmadığı hususu marka sahibine karşı def’i olarak ileri sürülebilmektedir.
5. Sessiz Kalma Yoluyla Marka Hakkının Kaybı
Marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) m.2 ile düzenlenen ve hukukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralının bir uzantısıdır. Sessiz kalma yoluyla marka hakkının kaybı Kanun sistematiği içerisinde marka hükümsüzlüğü davaları açısından düzenlenmiştir. Öğretide ağırlıkla savunulan görüşe göre Kanun sistematiği içerisinde sessiz kalma yoluyla hak kaybının hükümsüzlük davaları için düzenlenmiş olup tecavüz davaları yönünden düzenlenmemiş olması, bu yolla marka hakkı kaybının tecavüz davaları yönünden uygulanmasının önünde bir engel teşkil etmeyecek, ancak SMK m. 25/6’da belirtilen hükümsüzlük davaları için şart olan beş yıllık süre tecavüz davalarında aranmayacaktır (Güneş 2018: 231; Çolak 2018: 877).
Sessiz kalma yoluyla hak kaybının şartları ve sonuçları SMK m. 25/6’da “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Hükümden de anlaşılacağı üzere sessiz kalma yoluyla marka hakkı kaybı iddiası, önceki hak sahibi olup sonraki tarihli marka tesciline karşı hükümsüzlük davası açma hakkı bulunan kişiler için geçerli olmaktadır.
Sessiz kalma yoluyla marka hakkının kaybının def’i mi yoksa itiraz niteliğinde mi olduğu, bu bahisle de re’sen dikkate alınıp alınamayacağına ilişkin öğretide tartışmalar mevcuttur. Tekinalp ve Çolak’a göre sessiz kalma yoluyla hak kaybı def’i iken Güneş, Işık ve Suluk-Karasu-Nal’a göre bu müessese itiraz niteliğinde olup hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Öğretide baskın görüş de sessiz kalma yoluyla hak kaybının itiraz niteliğinde olduğu ve hâkim tarafından resen dikkate alınacağı yönündedir. (Tekinalp 2012: 456; Çolak 2018: 891; Güneş 2018: 231; Işık, 2017: 201; Suluk- Karasu- Nal 2017: 19)
6. Marka Hakkının Tükenmesi İlkesi
SMK’nın “Hakkın Tüketilmesi” başlıklı 152. Maddesinde “(1) Sınai mülkiyet hakkı korumasına konu ürünlerin, hak sahibi veya onun izni ile üçüncü kişiler tarafından piyasaya sunulmasından sonra bu ürünlerle ilgili fiiller hakkın kapsamı dışında kalır. (2) Marka sahibi, birinci fıkra hükmü kapsamına giren ürünlerin üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme hakkına sahiptir.” Hükmüne yer verilmiştir. Anılan Kanun hükmü gereğince marka sahibi, markalı malının piyasaya sürülmesinden sonra o malın piyasada serbest dolaşımının sağlanmasını, başkaları tarafından alınıp satılmasını engelleyemez. Nitekim marka hakkı, sahibine markalı malın ticareti ve dağıtımı hususunda tekel hakkı tanımamaktadır (Yasaman- Poroy 2019: 511; Eyigün 2019: 65). Burada marka hakkı sahibi marka hakkına sahip olmaya devam etmektedir. Burada ticaretin ilerleyebilmesi ve kamu menfaati gereği, malların piyasada serbest dolaşımının sağlanmasını gerçekleştirebilmek ve marka sahibinin sahip olduğu tekel hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla marka hakkı sınırlanmaktadır. Bu durumun istisnası ise anılan Kanun hükmünün ikinci fıkrası ile düzenlenmiştir. Buna göre marka hakkı sahibinin markasını taşıyan ürünlerin piyasaya sürülmesinin akabinde üçüncü kişilerce değiştirilerek ya da kötüleştirilerek ticari amaçla kullanılması halinde marka hakkı sahibi bu eylemleri engelleme hakkına sahip olacaktır.
7. Dava Açılamayacak Kişilere Karşı Marka Hakkının Kullanılamaması
Marka hakkı sahibinin tescilden doğan haklarını ileri süremeyeceği kişiler SMK m. 153 ile düzenlenmiştir. Anılan Kanun hükmünün ilk fıkrasında piyasadaki ürünleri kişisel ihtiyacı nedeniyle kullanan tüketicilere, ikinci fıkrası ise ticari amaçlı kullanıp marka hakkı sahibine tazminat ödeyenden mal ya da hizmet alanlara ilişkin hususu düzenleme altına almıştır. Anılan Kanun hükmüne göre marka hakkı sahibi tescilden doğan haklarını, hakkına tecavüz eden tarafından piyasaya sürülmüş ürünleri kişisel ihtiyaçları ölçüsünde elinde bulunduran veya kullanan kişilere karşı ileri süremeyecektir. Aynı Kanun’un ikinci fıkrası ile de marka hakkı sahibinin mükerrer olacak şekilde tazminat talep etmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
8. Önceki Tarihli Hak Sahibine Karşı Sonraki Tarihli Marka Hakkına Dayanılamaması (Önceki Tarihli Hakların Etkisi)
Marka hakkının sınırlanması hallerinden birini de SMK m. 155 oluşturmaktadır. Anılan Kanun hükmünde “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” İfadesi yer almaktadır. Bu hükümle bir başkasının marka hakkına tecavüzde bulundukları tespit edilen kişilerin o marka hakkından kaynaklı sonraki bir tarihte kendi adlarına yapılan tescile dayanmalarının önü kapatılmıştır. Diğer bir ifade ile kendisine karşı marka tecavüz davası açılan marka hakkı sahibi önceki hak sahiplerine karşı marka tescilinden kaynaklı haklarını ileri süremeyecektir.
Kanundan kaynaklanan marka hakkının sınırlanmasına ilişkin bu durumların yanı sıra marka hakkının kullanılması yine kanunda yer alan sebeplerle iradi ve kazai işlemlerle de sınırlanabilir. Muvafakatname, lisans ya da rehin yoluyla sınırlama marka hakkının iradi işlemle sınırlanmasını; markanın haciz ya da ihtiyati tedbir ile sınırlanması ise marka hakkının irade dışı hukuki işlemlerle sınırlanması oluşturmaktadır (Eyigün. 2019: 83).
SONUÇ
Müşterilerin/tüketicilerin piyasada birçok mal ve hizmeti seçme şanslarının bulunduğu bu dönemde marka, gerek mal ve hizmeti sunan işletmeler gerekse de bu mal ve hizmetten faydalanan müşteriler/tüketiciler için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Markanın sahip olduğu bu itibar nedeniyle marka hakkı sahibine mutlak ve bir nevi tekel niteliğinde oldukça geniş yetkiler tanınmış olsa da bu yetkilerin sınırları da belirlenmiş durumdadır. Hukuka uygun kullanım, önceki kullanım hakkı, gerçek hak sahipliği ve kazanılmış (müktesep) hakkın varlığı, önceki tarihte tescilli ticaret unvanı olması, markanın kullanılmaması, markanın kullanılmasına sessiz kalma, markanın piyasaya sürülmesi ve marka hakkının tükenmesi hallerinde marka hakkı sınırlanmaktadır. Bunlarla birlikte marka hakkının, rehin, haciz, ihtiyati tedbir gibi iradi ve kazai işlemlerle de sınırlanması mümkündür.
Tuğba Nur ARSLAN’ın 13. Sayımızda yayınlanan “Uluslararası Marka Tescili” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Fikri Mülkiyet Hukuku alanındaki tüm yazılarımıza bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Yazar: Stj. Av. Betül ASLAN
KAYNAKÇA
- ATAY, İlayda (2014) “Üç Boyutlu Markaların Hukuki Korunması”, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
- ÇOLAK, Uğur (2018) Türk Marka Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, On İki Levha.
- EMİNOĞLU, Cafer (2016) “Marka Sahı̇bı̇nı̇n Teklı̇ğı̇ İlkesı̇ ve Bu İlkenı̇n Markanın Devrı̇ Bağlamında İncelenmesı̇ (Anayasa Mahkemesı̇’nı̇n 556 Sayılı Khk’nın M. 16/5 Hükmünü İptal Eden Kararı Bağlamında Bı̇r Değerlendı̇rme)”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, C: 2016, S: 1, S. 229-254.
- EYİGÜN, Ece (2019) “Marka Hakkının Sınırları” İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü, İstanbul.
- GÜNEŞ, İlhami (2018) Sınai Mülkiyet Kanunu Işığında Uygulamalı Marka Hukuku, 1. Baskı, Ankara, Adalet.
- IŞIK, Egemen (2017) Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı, 1. Baskı, İstanbul, On İki Levha.
- KARAHAN, Sami (2013). Ticari İşletme Hukuku, 25. Baskı, Konya, Mimoza.
- KARAHAN, Sami (2002) Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Konya, Mimoza.
- POROY, Reha / YASAMAN, Hamdi (2019) Ticari İşletme Hukuku, 18. Baskı, İstanbul, Vedat.
- SERT, Selin (2007) Markanın Kullanılması Yükümlülüğü, Ankara, Seçkin.
- SULUK, Cahit / KARASU, Rauf / NAL, Temel (2017) Fikri Mülkiyet Hukuku, 1. Baskı, Ankara, Seçkin.
- TEKE AKBULUT,Nebile (2019) “Tanınmış Marka Kavramı ve Tanınmış Markanın Korunması”, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep.
- TEKİNALP, Ünal (2012) Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Baskı, İstanbul, Vedat.
- UZUNALLI, Sevilay (2019) Marka Hukuku, 1. Baskı, Ankara, Adalet.
- ÜLGEN, Hüseyin / HELVACI, Mehmet / KENDİGELEN, Abuzer / KAYA, Arslan/ ERTAN, Füsun Nomer (2015) Ticari İşletme Hukuku, 5. Baskı, İstanbul, On İki Levha.
- YAMAN, Özlem (2019) “Marka Hukukunda Dürüst Kullanım İlkesi”, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.