
Yapay Zeka ve Fikri Mülkiyet
“Üç büyük olay söz konusudur tarihte. Bunlardan ilki, evrenin yaratılışıdır. İkincisi, hayatın vuku bulmasıdır. Bunlarla eşit öneme sahip olan üçüncü şey ise yapay zeka ‘nın ortaya çıkmasıdır”[ FRANCHİ/ GÜZELDERE, s. 1.]
İnsan üretimi olan hukukun, artık salt insan aklıyla açıklanmaya çalışılan zamanın geride kalmasıyla, gelişen teknolojinin getirisi olan, yapay zeka sürecine uyum sağlaması gerekmektedir. Bu süreç içinde her gün yeni bir aşama ile karşılaşırken, bu robotların ve yapay zekaların kişilikleri ve hem insanlarla hem de birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyecek olan hukuk sistemleri ülkelerin kendi etik sınırları içinde gelişmektedir. Bu gelişimler kendini, artık üretim ve icat yapan yapay zekaların fikri mülkiyet hukuku açısından korunmalarında ve tanımlanmalarında da kendini göstermektedir. Bu yazımda da yapay zeka üretimi olan şeylerin fikri mülkiyet hukuku kapsamında değerlendirilmesi ele alınacaktır.
Yapay Zeka ve Yapay Zeka Hukuku
John McCarthy yapay zekayı özetle “insanların doğal olarak sahip oldukları zekâ ile çözdükleri problemleri çözme becerisine sahip makineler” olarak tanımlamaktadır. Yapay zeka teknolojik aletlerde ya da robotlarda yüklenmiş bir program olarak bulunabilir ancak her yapay zekanın cisim bulmuş hali robot değildir.[ Dr. Öğretim Üyesi Armağan Ebru Bozkurt Yüksel, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi “Yapay Zekanın Buluşlarının Patentlenmesi”, syf 588 ve 592, (2011), Erişim Tarihi Aralık 2020, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/495005] İnsan, insana özgü olan anlama, kavrama, öğrenme, algılama, eyleme dökme gibi yetenekleri yapay zekaya da vererek bir nevi kendinden üstün zekaya sahip bir şey yaratarak yapay zekâ ile arasındaki farkı kapatmaktadır.[ ALAİN/ KNİGHT, s. 3] Dolayısıyla yapay zeka kavramında önemli olan husus insan zekasıyla benzerlik göstermesi ve işlevini yerine getirirken de zekaya ilişkin unsurları kullanmasıdır.
Yapay zekaya yukarıdaki özellikler ve tanım yüklenmesiyle birlikte ceza hukuku, medeni hukuk, fikri mülkiyet hukuku, borçlar hukuku gibi birçok hukuk alanıyla ilişkilendiğini görürüz. Yapay zekanın sebep olduğu bir zarardan dolayı kimin, nasıl bu zararı karşılayacağı, yapay zekanın, özellikle artık insandan farkı olmayan gelişen teknolojiyle duygusal zekaya dahi sahip olan robotların, hukuki kişiliği, yapay zeka tarafından üretilen şeylerin korunması gibi birçok hukuki sorun gündeme gelmektedir. Söz konusu bu sorunlar zamanla bir “yapay zekâ hukukunun” gelişmesine öncülük etmiştir, etmektedir.
Fikri Mülkiyet Hukukunda Eser ve Eser Sahibi
Fikri haklar genel olarak hukuk düzenince ürün sahibine fikrî ürün üzerinde tanınan hak ve yetkilerdir.[ Tekinalp, s. 7-8; Ateş, Eser, s. 7; Kılıçoğlu, s. 17] Eser sahibinin düşünce dünyasının ürünü olan şeyin korunabilmesi için duygu organlarımızla, eserin ait olduğu kategorinin özellikleriyle birlikte algılanabilir olması gerekmektedir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m.1, eser kavramının tanımını yaparak sınırlarını belirlemiştir. İlgili madde uyarınca bir şeyin eser olarak korunabilmesi için hem sahibinin hususiyetini taşıması hem de kanunen belirtilen kategorilerden birine dahil edilebilir olması gerekmektedir. Zira Yargıtay da kanunen belirtilen kategorilerden birine dahil edilebilir olmasını (objektif koşul) ve sahibinin hususiyetinin yani yaratıcılığının ve özgünlüğünün (sübjektif koşul) olmasını aramaktadır.[ YARGITAY HGK, E.2003/4-260, K.2003/271. (www.kazanci.com (erişim: 12.12.2020)).]
Kanunun belirlediği kategoriler belirli sayıdadır. Bu kategoriler;
– İlim ve edebiyat eserleri,
– Müzik eserleri,
– Güzel sanat eserleri,
– Sinema eserleri,
– İşlenme ve derlenmeler ve
– Alenileşmiş ve yayımlanmış eserlerdir.
Diğer bir koşul olan “eser sahibinin hususiyeti” ise aslında insan ruhu sayesinde esere verilen yaratıcılık, özgünlük anlaşılmalıdır. Bunun içinde öğretide üç kriter öngörülmüştür. Bu kriterler; eser sahibinin çalışmasını yürütürken serbestçe biçimlendirme alanının olması, eserde genelin üzerinde bir özelliğin var olması ve eserde amaca uygun olanın üstünde bir niteliğinin bulunmasıdır.[ SULUK/KARASU/NAL, s.45.] Dolayısıyla eser FSEK kapsamında eser sahipliği sıfatı yalnızca gerçek kişilere özgü olabilmektedir. Tüzel kişiler yaratıcı ve kendine özgü bir fikri çalışma içinde olamayacağı için eser sahipliği sıfatına ve eserin manevi haklarına haiz olamazlar ancak eserin mali haklarına sahip olabilirler.
Fikri Mülkiyet Hukukunda Yapay Zeka
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun birinci maddesinde eserin, sahibinin hususiyetinin taşıması ve maddede sayılan kategorilerden birisine girme gerekliliğinden anlaşılacağı üzere yapay zekanın eser üzerindeki hak sahipliğine izin verilmemektedir. Ancak söz konusu hususa Uluslararası Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği’nin (AIPPI) Türkiye’nin de dahil olduğu 30 ülkenin katılımı sonucu oluşturduğu önergede bir esneklik getirilmiştir. Buna göre yapay zekanın meydana getirdiği eserlerin oluşum sürecinde insan müdahalesi varsa sahibinin hususiyetini taşıma yani gerçek kişi tarafından meydana getirilme kriteri gerçekleşmiş olur.
İnsan müdahalesi olsun ya da olmasın, yapay zekanın geliştirdiği buluşların sahibi kim olacaktır? Bu sorun için uygulamada ya SMK uyarınca buluşçuya ilişkin düzenlemeler ya da telif hukuku uyarınca patentlenebilirlik kuralları uygulanarak çözüm aranmaktadır. SMK uyarınca buluşu yapan buluş başvurusunda bulunabilir. Patent isteme hakkı ise buluşu yapana veya onun haleflerine aittir ancak bu hakkın başkalarına devri mümkündür. Kanunun düzenlenmesi aşamasında yapay zekanın bir şey üreteceği söz konusu olmadığı için madde hükümlerindeki ifadelerden de anlaşılacağı üzere hem buluş hem de patent hakkı için bir “gerçek kişi” olgusu aranmaktadır. Ancak günümüzde yapay zekalar buluş yapabilmekte ve bu şey üzerinde kimin hak sahibi olacağı ise artık yargı organlarına konu olmaktadır. Örneğin 2019 yılında Çin Pekin Telif Hakları Mahkemesi, yapay zekâ tarafından üretilen bir eserin, telif hakkı sahibinin kim olacağı ile ilgili bir uyuşmazlıkla karşı karşıya gelmiştir ve mahkeme yapay zekâ tarafından üretilen bir eserin telif hakkına konu olamayacağı için ne yapay zekâ yaratıcısının ne de kullanıcısının haktan yararlanamayacağına karar vermiştir. Mahkeme her ne kadar telif hakkından yararlanılmasını uygun görmemiş olsa da bir tür korumanın sağlanması gerektiğini belirtmiştir ancak içtihatlar yeterli olmadığı için söz konusu korumanın nasıl bir koruma olacağına açıklık getirememiştir.[ Kan He, Feilin v. Baidu: Beijing Internet Court tackles protection of AI/software-generated work and holds that copyright only vests in works by human authors, the IPKat Blog, 2019. ] Diğer yandan öğretide, patent alınması için gerekli tüm şartların sağlanması halinde bir yapay zekâ üretimi olan şeyin patentlenebilir olması görüşü yaygın şekilde kabul edilmektedir.
Yapay zeka ürünü olan şeyler Birleşik Devletler Telif Hakları Kanunu uyarınca çalışmanın yaratıcısı, “kullanıcı” olarak kabul edilmektedir. Bu durum her ne kadar telif hakkı korunmasını öngörmese de belli bir korumaya ve hukuki tanımaya olanak sağlamaktadır. İngiltere’de de Yüksek Mahkeme Marka Davalarında (Trade Mark Cases) bir ürünün telif hakkı korumasından faydalanabilmesi için sadece insan beyninin fikri çalışmasının sonucu olması gerektiğine karar verilmiştir.[ Trademark Cases, 100 U.S. 82(1879). (BRIDY, s.5 vd.)]
Yapay zekâ üretimi olan şeylerde patent sahibini kim olacağı taraflar arasında yapılacak olan lisans sözleşmesi, satış sözleşmesi gibi bir sözleşmeyle koşullar belirtilerek belirlenebilir ya da her teknolojik gelişme gibi yapay zekâ da tüm insanlığın hayatına etki ettiği için yapay zeka buluşları da kamuya ait kabul edilerek herkes tarafından ulaşılabilir hale getirilebilir. Böylece bilimsel ve kültürel gelişmeye de katkı sağlanmış olur.
Sonuç
Yapay zekanın gelişim süreci, modelin belirlenmesi, veri setlerinin oluşması vs, göz önüne alındığında ortada fikri bir çaba ve düşünce olduğunu görürüz ve bu emeğin hukuk düzenince korunması, tanınması gerekmektedir. Yalnızca fikri bir çaba değil ayrıca ciddi bir birikim, masraf ve emek isteyen süreçtir. Öncelikte yapay zeka ve yapay zekanın ürettiği şeyler çok hızlı bir şekilde gelişip ilerlediği için elbetteki salt sınırlarla belirlenebilir hukuk kurallarının üretilmesi düşünülmez. Ancak hukuk düzeninde yapay zekanın, yapay zeka ürünlerinin, bu hallerde kimin hak sahibi olacağı, bu hak sahibinin ve ürünlerinin nasıl korunup hangi haklardan faydalanacağı gibi tanımlar ve düzenlemeler yapılarak FSEK ile SMK hükümleri kıyasen uygulanarak hukuktaki boşluk giderilebilir. Bunun yanı sıra yapay zekâ üretimi olan şeyler her ne kadar tüm insanların eline geçmese de tüm insanlığın hayatını etkileyeceğini düşünerek belli sınırlarla bu buluşlar kamuya ait kabul edilerek insanlar açısından daha ulaşılabilir kılınabilir.
Sonuç olarak şu an ki teknolojik gelişim göz önüne alınarak yapay zekaya bir kişilik tanımı yapılamayabilir ancak hem yapay zeka tarafından üretilen ürünlerin hem de hak sahiplerinin korunmaya alınması gerekir. Bu korumayla beraber insanlığı etkileyecek hallerde bu ürünlerin kamuya ait sayılarak herkes tarafından daha da ulaşılabilir hale getirilebilir.
Yüksek Mühendis Avukat Murat Osman KANDIR’ın tüm Blog yazılarını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Hukuk ve Bilişim Dergisi’nin 10. Sayısı’na bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Yazar: İlknur BEKEN
KAYNAKÇA
[1] FRANCHİ/ GÜZELDERE, s. 1.
[2] Dr. Öğretim Üyesi Armağan Ebru Bozkurt Yüksel, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi “Yapay Zekanın Buluşlarının Patentlenmesi”, syf 588 ve 592, (2011), Erişim Tarihi Aralık 2020, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/495005
[3] ALAİN/ KNİGHT, s. 3
[4] Tekinalp, s. 7-8; Ateş, Eser, s. 7; Kılıçoğlu, s. 17
[5] YARGITAY HGK, E.2003/4-260, K.2003/271. (www.kazanci.com (erişim: 12.12.2020)).
[6] SULUK/KARASU/NAL, s.45.
[7] Kan He, Feilin v. Baidu: Beijing Internet Court tackles protection of AI/software-generated
work and holds that copyright only vests in works by human authors, the IPKat Blog, 2019.
[8] Trademark Cases, 100 U.S. 82(1879). (BRIDY, s.5 vd.)