Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Marka ve Tanınmış Markalara Uygulanacak Hükümler

Yazar: Av. Kanan İBRAHİMLİ (LL.M.)

KISALTMALAR LİSTESİ

551 sayılı kanun – 551 Sayılı Markalar Kanunu

a.g.e. – Adı Geçen Eser

C – Cilt

HD – Hukuk Dairesi

HGK – Hukuk Genel Kurulu

KHK – Kanun Hükmünde Kararname

S – Sayı

s – sayfa

SMK – 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu

WİPO – Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü

GİRİŞ

            Günümüz ekonomik sistemin en önemli aktörlerinden birisi hiç şüphesiz çokuluslu şirketlerdir. Çokuluslu şirketlerin temel ekonomik değerlerinden biri de ilgili şirketlerin markalardır. Çokuluslu şirketlerin ulaştığı ekonomik büyüklük ve itibardan kötü niyetli üçüncü kişiler faydalanmak istemektedir. Bu kişilerin başvurduğu yollardan birisi de ilgili şirketlerin sahibi olduğu markalarından haksız faydalanmaktır. Bu bakımdan uluslararası kuruluşlar belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış yani tanınmış markalara özel bir koruma öngörmektedirler. Bu durum zamanla ulusal mevzuatlara da girmekle beraber fikri ve sınai haklar hukukunda bir standart haline gelmiştir.

            Bu çalışma kapsamında marka hukukunda önemli bir kavram olan tanınmış marka kavramına değineceğiz.  

I.               GENEL OLARAK TANINMIŞ MARKA KAVRAMI

            Hukukumuzda ne 551 sayılı kanun ne 556 sayılı KHK ne de SMK’da tanınmış marka tanımı yapılmamış olup 556 sayılı KHK ve SMK; Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesine[1] atıf yapmaktadır[2].

Öğretide tanınmış marka, “Türkiye ‘de tescilli olsun ya da olmasın, bir gerçek ya da tüzel kişiye sıkı bir şekilde aidiyetlik, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir pazarlama ve dağıtım ağma sahip olan, sadece markanın hitap ettiği sektörde değil, diğer sektörlerde de bilinen, coğrafi sınır, kültür, yaş farkı da gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya bir çağrışım çıkaran marka” olarak tanımlanmıştır[3]. Yargıtay’ın tanınmış marka tanımına göre, tanınmış marka, “bir şahsa veya teşebbüse sıkı şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif etmek mümkündür[4].

Paris sözleşmesi tanınmış markalar için sadece aynı tür emtialar için koruma öngörmesine karşın TRIPS Anlaşmasının 16. maddesi[5] ile birlikte tescil edilmek istenen marka tanınmış marka ile ilişkilendirilebilir olmakla birlikte tanınmış markanın zarara uğraması ihtimali varsa benzer mal ve hizmetler için tanınmış markaların korunacağı kabul edilmektedir[6]. Türk hukukunda ise farklı emtialar için kural olarak bu koruma sağlanmamıştır[7]. Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında;

 “556 sayılı KHK’nin 7/1- ( i ) bendin de atıf yapılan Paris Sözleşmesi’nin 1.mükerrer 6.maddesi ve yine bu sözleşmeye göre tanınmış marka hakkının korunmasını düzenleyen TRIPS Anlaşmasının 16/2, 3 fıkraları gereğince Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış olduğu kabul edilen bir markanın tescilli olduğu sınıflardan farklı mal ve hizmetler yönünden de korunabilmesi için öncelikle, farklı mal ve hizmetlere ilişkin kullanımın, tescilli markanın sahibi ile bu mal ve hizmetler arasında bir bağlantı olduğu ihtimalinin varlığı ve bu kullanım sonucunda tescilli marka sahibinin menfaatlerinin zarara uğraması ihtimalini doğurması koşuluna bağlıdır”. Yargıtay HGK’nin 09.02.2011 tarih ve 2010-11-695/47 sayılı kararı.

Somut olaya göre bazı durumlarda tanınmış markanın tüm emtialar için korunmasının mümkün olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum ortaya çıkması için tanınmış marka ile tescili istenen markanın farklılık derecesi, tanınmış markanın özgünlüğü, tanınmış markanın tanınmışlık düzeyiyle iki markanın kullanıldığı emtiaların benzerlik derecesi ölçüt olarak esas alınmak suretiyle karar verilmelidir[8]. Bu hususa ilişkin Yargıtay kararlarına değinecek olursak;

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraf markalarının esas unsurunun İstikbal ibaresi olduğu, davalı şirketin başvurusundaki “ELEKTRONİK VE MOBİLYA ÜRÜNLERİ” ibaresinin ayırt ediciliği sağlamaya yeterli olmayacağı, ortalama alıcıların İSTİKLAL tanıtıcı ismini kullanan, 9 ve 11. sınıf ürünleri sunan davalı işletmenin, daha önce “İSTİKBAL” ismiyle 20. sınıf ürünleri sunan işletmenin yeni bir markası olduğu, her iki ürünün de aynı işletmeden kaynaklandığı biçiminde bir yanılgıya düşebileceği, davalı başvurusunun konusu işarette “mobilya ürünleri” ibaresinin bulunmasının bu yargıyı güçlendirdiği, davacı markasının tanınmış marka vasfında olduğu, davacının 9 ve 11. sınıflarda tescili bulunmasa dahi davacının İSTİKBAL ibareli markalarının toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle davalıya ait aynı ibarenin elektronik ürünleri ile ilgili alanlarda tescilinin, davacının bu markayı taşıyan ürünler için tüketiciler/hizmetten yararlananlar nezdinde tesis ettiği imaj, güven ve hatırlanırlıktan haksız olarak istifade edilmesi sonucunu doğuracağı, davalının davacının reklâm gücünden haksız biçimde yararlanacağı, sunduğu mal ve hizmete ilişkin satışlarını artıracağı, davacının markasının iltibas tehlikesi yanında, tanınmışlığından haksız yarar sağlama, itibar ve reklâm gücüne zarar verici davranışlara karşı da korunması gerektiği kanaatiyle davanın kabulü ile TPE YİDK’nun 2008/M-3722 sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli 2006/11926 sayılı markanın hükümsüzlüğüyle sicilden terkinine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD’nin 23.06.2011 tarih ve 2010-352/7625 sayılı kararı.

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı markalarının 7,9,11,21 ve 35. sınıflarda tescilli bulunduğu, davalı şirket başvurusunun ise 18,25 ve 35. sınıflarda yapıldığı, davacı markalarının “NEXT” asıl veya tek unsurundan oluştuğu, davalı başvurusundaki asıl unsurun da “Next” sözcüğüne “er” ilave getirilerek oluşturulduğu, bu durumda davalı başvurusunun davacı markalarından aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olmaktan uzaklaşmış ise de, benzerliği kaldıracak derecede farklılaştığının söylenemeyeceği, sözcük markalarında vurgunun genellikle ilk hece veya harf grubunda bulunduğu, taraf markalarının benzer kabul edilmesinde özelikle 35. sınıf hizmetlerin birebir örtüşmesinin etkili olduğu, davalı başvurusu kapsamındaki 18 ve 25. sınıfta yer alan deri ve deriden mamül ürünler ile iç ve dış giyim eşyalarının davacı ürünleri ile karıştırılma ihtimalinden söz edilemeyeceği, zira davacı markalarının kullanıldığı ürünlerin elektrik, elektronik ve uydu haberleşme cihazları olup tüketici kitlesi, ürünlerin satış yerleri, birinin diğeri yerine ikame edilme olasılığının bulunmaması gibi kriterler yönünden tamamen farklı bulunduğu, dolayısıyla davalı başvurusunda yer alan 18 ve 25. sınıf mallar yönünden karıştırma ihtimalinin olmadığı, davacının markalarının özellikle elektronik ve iletişim sektöründe 557 sayılı KHK’nin 8/4. maddesi anlamında tanınmış olduğu, ancak davalı başvurusundaki 18 ve 25. sınıf malların tamamen farklı mallar olup davacı ürünleri ile ilişkilendirilme olanağının veya davalının başvurusu nedeniyle haksız kazanç elde edilmesinin veya davacı markalarının tanınmışlığına ve ayırt edici karakterine zarar vermesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı TPE YİDK’nun 2007/M-5387 sayılı kararının 35. sınıfta yer alan hizmetler yönünden kısmen iptaline, davalı şirket markasının 35. sınıf hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazla istemlerin reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD’nin 15.11.2011 tarih ve 2009-13565/15088 sayılı kararı.

Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı marka başvurusunda yer alan 38 ve 41. sınıftaki hizmetlerin, itiraza dayanak markaların kapsamındaki hizmetlerle aynı veya aynı tür olduğu, işaretler yönünden yapılan incelemede ise, “GAP Avantaj” ibareli marka başvurusunda dikkat çeken ilk unsurun “Avantaj” ibaresi olduğu ve ayırt ediciliğinin bulunduğu, öte yandan her ne kadar davacı markalarında “ADVANTAGE” ibaresi asıl unsur ise de, bu ibarenin dilimize de geçmiş yaygın kullanımı bulunan bir kelime olduğu ve bütün mal ve hizmetler bakımından bir şekilde avantajlı, diğerlerine göre daha iyi, daha olumlu anlamı içermesi nedeniyle ayırt ediciliğinin yüksek olduğundan söz edilemeyeceği, anılan ibarenin bankacılık ve finans, kredi kartı hizmetleri yönünden belirli bir kullanımla anılan sektör çerçevesinde tanınmışlık ve kullanımla ayırt edicilik sağladığı ancak bu tanınmışlığın tüm mal ve hizmetler bakımından etkisi olacak biçimde koruma sağlamasının düşünülemeyeceği zira başvuru kapsamında yer alan çekişmeli 38 ve 41. sınıflardaki hizmetlerin davacı markasının tanınmışlığının söz konusu olduğu hizmetlerden tamamen farklı olup, çekişmeli hizmetlerin ortalama tüketicileri bakımından davacının avantaj ibaresini kullandığı hizmetlerle bir ilişkilendirme yapılmak suretiyle karıştırma ihtimalinin ortaya çıkmasına neden olacak bir faktör olarak kabul edilemeyeceği, başvuruya ilave edilen “Avantaj” sözcüğünün dilimizde belli bir anlamı olması da dikkate başvuruya yetirince ayırt edicilik ve davacının tanınmış markalarından uzaklaşma sağladığı, 556 sayılı KHK’nın 8/4 m. şartlarının da somut olayda gerçekleşmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD’nin 11.04.2017 tarih ve 2015-14462/2034 sayılı kararı.

Türk hukukunda tanınmış markalara ilişkin koruma SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6.maddesinin 4.[9] ve 5.[10] fıkralarında yer almıştır. Paris Anlaşması anlamında tanınmış marka ile Türkiye’de belirli bir tanınmışlığa erişmiş marka farklı kavramlar olup karıştırılmaması gerekmekte birlikte tanınmış marka ilgili iki kavramın üst çatısıdır. Bu bakımdan ise Yargıtay’ın verdiği karara değinecek olursak;

 “Tanınmış marka için açıklanan kıstaslar, “toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş” marka için de geçerli olup, bu yönden arada fark bulunmamaktadır. O halde, mahkemece, davacı (karşı davalı) markasındaki 35.sınıfta yer alan hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, 556 sayılı KHK.nin 8/4.maddesinde yazılı hükme ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ve belirtilen kıstaslar dikkate alınarak, davacı (karşı davalı) adına tescil edilen hizmet markasının, tanınmış marka sahibi olan davalı (karşı davacı) ile arasında bir bağlantı olduğunu gösterip göstermeyeceği ve bu kullanım şekli nedeniyle davalının (karşı davacının) menfaatlerinin zarar görme olasılığı bulunup bulunmadığı konusunda, davalı (karşı davalı) yandan başka delileri olup olmadığı sorulup, ibraz ettirilmesi, sektör uzmanı ile marka alanında bir uzmanın da içinde bulunduğu bir bilirkişi kurulu oluşturulması, davacı (karşı davalı) ile davalı( karşı davacı) tarafın, iddia ve savunmaları üzerinde durulması, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı (karşı davalı) yararına bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD’nin 03.04.2017 tarih ve 2005-14028/5223 sayılı kararı.

            Paris Anlaşması anlamında tanınmış marka olarak kabulü için ilgili markanın tescilli olması şartı aranmamakta olup bu bakımdan tanınmış markalar tescil ilkesinin istisnasını oluşturmaktadır[11]. Ancak Türkiye’de belirli bir tanınmışlığı erişmiş markalar için tescil şartı aranmaktadır[12].  Yargıtay vermiş olduğu bir “Yargıtay’ın kararlılık gösteren uygulamasında benimsendiği gibi tanınmış marka Türkiye’de tescilli olmasa da korunur” şeklinde hüküm tahsis etmiştir[13].

            Yargıtay tanınmış markanın kullanılmasını aramamış sadece Türkiye’de biliniyor olmasını yeterli görmüştür[14]. Bilinme durumunun ülke geneline yayılması zorunluluğu aranmamakta olup ülkenin belirli bir bölgesinde tanınmış olması yeterli kabul edilmektedir[15].

            Değinilmesi gereken diğer bir husus ise bir markanın Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaştığının kabulü için herkesçe biliniyor olması gerekmemekte olup esas alınacak kesim markanın hedef kitlesidir[16]. Bu bakımdan Yargıtay verdiği bir kararda, markanın kullanıldığı emtianın dahil olduğu sektörü, “markanın kullanıldığı ürün ve hizmetlerin Türkiye’deki gerçek ve potansiyel alıcıları, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı ürün ve hizmetlerin dağıtım kanallarında yer alan kişiler ve satıcılar” olarak sınırlandırmıştır[17].

            Tanınmış markanın tespiti konusunda yetkili makamın tespitine ilişkin verilmiş Yargıtay kararlarında tanınmış markanın tespitinde Türk Patent ve Marka Kurumu ile mahkemelerin birlikte yetkili olduğu ancak tescil süresi tamamlanmadan yargı yoluyla tanınmış marka tescili kararı alınamaz[18].

II.            TANINMIŞ MARKANIN TECAVÜZE KONU OLDUĞU HALLER

            SMK 6/5 maddesinde “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde” şeklinde tanınmış markaya yönelik tecavüz halleri belirtilmiştir.

            Yargıtay vermiş olduğu bir kararında, “başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede (SMK m.6/5) sayılan üç hâlden en az birinin birleşmesi gerektiğinden taraf markalarının benzer olduğu kabul edilerek davacının markasının tanınmış olduğu sektör itibariyle davalı başvurusuna konu mallar yönünden başvurunun tescili hâlinde mevzuatta sayılan risklerin oluşup oluşmama ihtimalinin değerlendirilmesi gerekir” şeklinde değerlendirmeye yer vermiştir[19].

A.    Haksız Yararın Sağlanması

            İlgili tanınmış markının tüketicisi uyuşmazlığa konu markayı sanki tanınmış markanın yeni bir ürünü gibi değerlendirip uyuşmazlığı konu markayı satın alıyorsa bu durumda uyuşmazlığa konu markanın tanınmış markadan haksız yarar sağladığından bahsedebiliriz. Bu durumda ilgili tüketici tüketim tercihini tanınmış markaya ait olduğu düşündüğü uyuşmazlığa konu markadan yana kullanmaktadır. Bu durum her somut olaya göre özel olarak değerlendirilmelidir[20].

B.    Markanın İtibarına Zarar Verilmesi

            Markanın itibarına zarar verilmesinden kastedilen markanın reklam ve garanti fonksiyonunu zedeleyecek nitelikteki emtiaların (örnek olarak düşük kalitedeki ürünler) piyasaya sürülmesidir[21].  

C.    Markanın Ayırt Edici Karakterinin Zedelenmesi

            Ayırt edicilik, bir markanın tüketiciler nezdinde diğer markalara göre belirli yönleriyle (kalite, prestij vs.) ayrılmasından ibarettir. Ancak ilgili tanınmış markanın kullanıldığı emtialar harici farklı emtialarda kullanılması tek başına mal ayırt ediciliği zedeleyici nitelikte değildir[22]. Öğretide markanın sulandırılması olarak ifade edilen bu durum kapsam inceleme dışında bırakılmıştır.

            Yargıtay uygulamasına bakıldığında ise öğreti ile aynı yönde olup bir markanın tanınmış olması tek başına başka emtialar için de tescilini engelleyici nitelikte değildir[23]. Bu yönde Yargıtay kararlarına değinecek olursak;

            “Başvuru konusu marka ile davacıya ait markalar arasında zayıf bir benzerliğin bulunduğunu, markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin birbirleriyle örtüşen veya benzer bir emtia grubunda bulunmadıklarını, tanınmış markanın sahip olduğu imaj veya ünün başvuru konusu farklı mal veya hizmetlerin tümüne aktarılabileceğinin kabulünün tanınmış markaya hukuken sağlanan korumadan daha fazla koruma sağlamak anlamına geleceğini; inşaat/yapı sektörüne ve mutfak eşyalarına ilişkin malların alıcılarının, satış yerlerinin, karşıladıkları gereksinimlerin tekstil/hazır giyim yönünden ilişkilendirme ihtimali olabilecek ürünler olmadıkları” Yargıtay HGK’nın 29.01.2016 tarih ve 2015-11- 3127/114 sayılı kararı

            “Türkiye’de de tescilli olan davacı markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi anlamında da tanınmış olduğuna ilişkin görüş isabetlidir. Ancak, davacı markalarının benzeri olan dava konusu başvurunun farklı hizmet sınıfları bakımından marka olarak tescili halinde söz konusu madde de belirtilen ve tescile engel oluşturan koşulların gerçekleşme ihtimali bulunup bulunmadığı hususu mahkemece değerlendirilmemiştir. Aynı şekilde, TRIPS sözleşmesinin 16/3. maddesinde belirtilen koşullar da incelenip irdelenmemiştir. Bir başka deyişle, dava konusu başvurunun farklı hizmet sınıflarında marka olarak tescili halinde tanınmış marka sahibi ile arasında bağlantı olduğunu gösterip göstermeyeceği, davacı menfaatinin zarar görme ihtimali bulunup bulunmadığı, tanınmış markanın itibarına zarar verip vermediği, haksız yarar sağlayıp sağlayamadığı gibi tescile engel oluşturan diğer koşullar değerlendirilmeksizin, sadece davacı markalarının tanınmış olduklarından dolayı davalının farklı hizmet sınıflarındaki marka tescil başvurusunun reddi gerekeceği gerekçesiyle eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulü doğru görülmemiştir”  Yargıtay 11. HD’nin 18.06.2007 tarih ve 5927/9302 sayılı kararı

            “Davacı markasının tanınmışlığı olgusuna dayalı olarak farklı sınıflarda marka tesciline engel olabilmesi için 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde belirtilen markanın tanınmışlığından haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi koşullarının her somut uyuşmazlık bakımından ayrı ayrı tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir” Yargıtay 11. HD’nin 17.04.2014 tarih ve 10853/17701 sayılı kararı

III.          HAKLI SEBEP KAVRAMI

            Tanınmış marka sahibinin kullandığı mal ve hizmetlere benzer mal ve hizmetlerde tanınmış markayla aynı veya benzer işaret kural olarak tescil edilemez ancak haklı sebep bu durumun istisnasıdır[24].

            2015/2436 Sayılı AB Direktifi ve 2017/1001 sayılı AB Tüzüğü’nde yer almasına karşın 556 sayılı KHK haklı sebep kavramına yer vermemişken SMK 6/5 maddede “haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla” ibaresi yer almıştır[25].

IV.          BELİRLİ BİR TANINMIŞ DÜZEYİNE ULAŞMIŞ MARKALARIN TESPİTİNDE ESAS ALINACAK KRİTERLER

            Türk Patent ve Marka Kurumu’nun 17.09.2004 tarihinde yayınladığı “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri ile İlgili Esaslar ve Uygulaması” tebliği ile tanınmış marka tespitinde esas alınacak kriterler ortaya konulmuştur.

  • Markanın tescilinin ve kullanımının süresi;
  • Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam;
  • Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı;
  • Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri;
  • Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler;
  • Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları;
  • Markanın orijinalliği ve ayırt edici niteliği;
  • Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları;
  • Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, karı, yurt çapında ve yurt dışında sahip olduğu dağıtım kanalları: şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hakimiyeti vs.);
  • Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleştiği;
  • Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb. kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.);
  • Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları (marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları;
  • Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri (markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosundaki gösterilip gösterilmediği hususu);
  • Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği;
  • Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyenindeki koruma süresi;
  • Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiillerinin mevcudiyeti ve üçüncü kişilerce taklit edilip edilmeme hususu;
  • Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek:araba markası ile ciklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık olup olmadığı tanınmış markanın tespitinde esas alınır[26].

            Tanınmışlık her somut olaya göre belirlenmesi gerekmekle birlikte WIPO Ortak Tavsiye Metni’nde [27]belirli ölçütler öngörülmüştür. İlgili ölçütlere yer verecek olursak;

  • Toplumun ilgili kesiminde markanın bilinme veya tanınma düzeyi[28];
  • Markanın kullanıldığı süre, kapsam veya coğrafi alan[29];
  • Markanın kullanıldığı mal ve hizmetlerle ilgili olmak üzere markanın reklam ve tanıtımlarını ya da fuar veya sergilerde sunumlarını içeren promosyon faaliyetlerinin süresi, kapsamı ve coğrafi alanı;
  • Markanın kullanımının ve tanınmışlığının göstergesi niteliğinde olacak şekildeki tescillerinin veya marka tescil başvurularının süresi ve coğrafi alanı;
  • Özellikle yetkili mercilerce markanın tanınmışlığına ilişkin verilen kararlar olmak üzere, marka haklarının başarılı bir şekilde uygulandığını gösterir kayıtlar;
  • Markaya atfedilen değer

Avrupa Birliği Adalet Divanı WIPO Ortak Tavsiye Metni’nde belirtilen kriterlere dikkate almakta olup “markanın tanınma ve bilinme derecesi; pazar payı; kullanım yoğunluğu (satış miktarı ve değeri); kullanımın coğrafi kapsamı; kullanım süresi; marka için yapılan tanıtım faaliyetleri; marka ile ilgili başarılı koruma uygulamaları, mahkeme kararları; tescil sayıları ve süreleri; sertifika ve ödüller; markaya atfedilen değer” markanın tanınmışlığı tespit edilirken dikkate alınmaktadır[30].

Türk hukuku bakımından ilgili ölçütlerden biri veya birkaçı esas alınması mümkün olmakla beraber somut olayın şartları bakımından farklı ölçütlerin de esas alınması mümkündür[31]. Ancak her somut olaya göre farklı uygulamalara yer vermek mümkün olmakla beraber WIPO örgütüne üye devletlerin ilkesel bağlayıcılığı olduğu unutulmamalıdır[32]. Yargıtay bu kriterlerle ilgili verdiği bir kararda;

TRİPS 16/3.maddesine göre, hizmet markasının tescili halinde tanınmış marka sahibi ile arasında bir bağlantı olduğunu göstermesi ve bu kullanım şekli nedeniyle tescilli ticari marka sahibinin menfaatlerinin zarar görme olasılığı bulunduğunu kanıtlaması gereklidir.“İlgili sektör” ise markanın kullanıldığı ürün ve hizmetlerin Türkiye’deki gerçek ve potansiyel alıcıları, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı ürün ve hizmetlerin dağıtım kanallarında yer alan kişiler ve satıcılar olarak tanımlanabilir. Anılan yasal düzenleme çerçevesinde toplumda tanınmışlık düzeyinin davalı (karşı davacı) yanca kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemenin toplumda tanınmışlığın tespitinde esas alması gereken kriterler Kanun Hükmünde Kararname de belirtilmemiş olmasına rağmen 1999 tarihli” WIPO Ortak Tavsiye Kararları” adı altındaki ölçütlerden yararlanılmalıdır. Bu ölçütler kısaca; a)Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi, b)Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının hedef aldığı alan, promosyon süresi ve yoğunluğu, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e)Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f)Markanın ekonomik değeridir. Bu ölçütlere uygunluğun belirlenmesi açısından teknik bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir.” Yargıtay 11. HD’nin 03.04.2007 tarih ve 2005-14028/5223 sayılı kararı.

Bu ilkelere göre, Paris Sözleşmesi uyarınca markaların tescilli olup olmadıklarına ve korunma istenen ülkede kullanılıp kullanılmadıklarına bakılmaksızın, bu ülkede ilgili sektördekiler tarafından niceliksel olarak biliniyorsa, niteliksel yönü ( tanınmışlığın ekonomik değeri, markanın itibarı, gücü vd ) dikkate alınmaksızın tanınmış marka olarak korunabilecektir”. Yargıtay HGK’nun 21.09.2005 tarih ve 11-476/483 sayılı kararı.

Tanınmışlığın ispatine ilişkin Yargıtay kararlarına değinecek olursak;

Dairemizin yerleşik kabullerine göre de, herhangi bir davada dayanılan markanın tanınmış olduğunun ileri sürülmesi halinde, her bir somut olayda o markanın tanınmış olup olmadığı ve tanınmışlığını sürdürüp sürdürmediğinin münferiden ispatlanması gerektiği kabul edilmektedir” Yargıtay 11. HD’nin 05.02.2020 tarih ve 2019-2980/991 sayılı kararı.

Davacının “The Cockpit” markasını başta ABD olmak üzere Almanya, Kanada, Japonya, Romanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Yunanistan, Macaristan, İngiltere, Polonya, Norveç, Fas, gibi birçok ülkede tescil ettirdiği ve böylece dünyada maruf ve meşhur hale getirdiğinin kabulü gerekir…bu somut olayda markanın coğrafi sınırla bağlı olmamasına ve olayda Paris Sözleşmesi’ nin uygulanmasının gerekmesine, marka tescili yaptırıken basiretli iş adamı özeni göstermekte yükümlü olan davalının ilgili çevrelerce tanınmış markayı bilip bilmediği üzerine durulmasına” Yargıtay 11. HD’nin 23.06.2000 tarih ve 5459/5902 sayılı kararı.

Davacı markasının yüzü aşkın ülkede 1983 yılından beri tescilli bulunduğu bu suretle tüm dünyada tanınmış olduğu” Yargıtay 11 HD’nin 27.09.1999 tarih ve 5162/136 sayılı kararı.

Bir çok ülkede tescilli bulunan, hele somut olayda Fikri Mülkiyet Bürosuna tescilli davacı markasının korunması gerekmesine, davalının (parfüm) konusu uzman bir kuruluş olup dünyadaki parfüm buluşları, gelişmelerini ve bununla ilgili marka tescillerini takip etmek zorundadır. Bu basiretli tacir olmanın zaruri sonucudur. O halde, aynı sahada çalışan davalının 22 ülkede tescilli bu markayı bilmediği ve o nedenle Türkiye’de tescil ettirdiğini ileri sürmesi MK’ nun 2’ nci Maddesine göre mümkün görülmemiştir” Yargıtay 11. HD’nin 06.07.1998 tarih ve 1734/5146 sayılı kararı.

Bu hüküm uyarınca, birçok yabancı ülkede tescilli bulunan hele somut olayda Dünya Fikri Mülkiyet Bürosuna tescilli davacı markasının korunması gerekir. Öte yandan, davalı da çay konusunda uluslararası ticari alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olması nedeniyle dünyadaki bu konudaki gelişmeleri ve bununla ilgili marka tescillerini takip etmek zorundadır. Bu zorunluluk basiretli bir tacir olmanın da zaruri sonucudur. O halde, aynı sahada çalışan davalının 15 ülkede tescilli bir markayı bilmediğini ve o nedenle Türkiye’de tescil ettirdiğini ileri sürmesi, TTK.nun 20/2 nci maddesinde aykırı olduğu gibi, MK.nun 2.maddesine göre de mümkün görülemez. Şu halde, Paris Sözleşmesi’nin mükerrer 6.maddesi 3.bendi anlamında kötüniyetli bir tescil vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini gerçek marka sahibince talep edilebilir.” Yargıtay 11. HD’nin 19.04.2002 tarih ve 2001-9903/3699 sayılı kararı.

Yargıtay’ın yukarıda ifade edilen kararlarına dikkate alacak olursak birçok ülkede tescilli olmuş markanın tanınmış marka olduğunun kabulü gerekir. Basiretli bir tacir bu durumu bildiği veya bilmesi gerektiği yöndeki kabul istikrarlı kararlarda yerleşmiştir.

Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olup olmadığının, her ülkede bilinirlik ve tanınmışlık düzeyi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, davacının, yurt dışında tescilli markasının ülkemizde de tanınmış olduğuna ilişkin bir takım delillere dayanmış ise de, söz konusu delillerin bazı malların münferit satışlarına ilişkin olduğu ve bu malların da hangi mallar olduğuna ilişkin yeterli açıklık olmadığı, markanın ülkemizde tanıtımıyla ilgili herhangi bir ilan, basın haberleri, reklam vb. tanıtıma ilişkin herhangi bir delil de sunulmadığı, bir markanın birçok başka ülkede tescilli olmasının ülkemizde de doğrudan tanınmış olduğu anlamına gelmediği, Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilmeyen davacı markası” Yargıtay 11. HD’nin 25.01.2021 tarih ve 2020-1260/353 sayılı kararı.

Yukarıda yer verilen, yeni tarihli Yargıtay kararını dikkate alacak olursak diğer ülkelerde tescilli olması tek başına yeterli olmayıp tanınmış marka iddiasının ilgili durumun delillerle de güçlendirilmesi gerekmektedir.

V.             TANINMIŞ MARKANIN ZAYIF İŞARET İÇERMESİ

            Bir markayı diğer markalardan ayırt eden unsur özgünlük olsa da tanınmış markalar için durum böyle değildir. Tanınmış marka, reklam ve tanıtım yoluyla toplumca bilinir hale geldiği için kendiliğinden ayırt edicilik kazandığı kabul edilmektedir. Bu durumda zayıf unsurların durumu tartışmalı hale gelmektedir. Bu bakımdan dikkat edilmesi gereken kıstas, tanınmışlığın ilgili zayıf unsurlara sirayet edip etmediği meselesidir[33].  Aşağıdaki Yargıtay kararında ilgili husus değerlendirilmiştir.

            “Davacı vekili, müvekkilinin “Mcchicken”, “Mcmuffın”, “Mcroyal”, “Mccafe+şekil”, “Mccrispy”, “Mcdelivery” ibareli ve “Mc” tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “ELDENELE MC MALLOW ÇİKOLATA KAPLAMALI MARSMALLOWLU SANDVİÇ BİSKÜVİ + ambalaj” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPE’ye başvuruda bulunduğunu, […] müvekkili markalarının tanınmış olduğunu ve başvurunun karıştırılma ihtimali bulunacak düzeyde benzer olduğunu, tanınmışlığından haksız yararlanacağını, kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek […] YİDK kararının iptalini, tescili halinde markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir. […] Mahkemece, […] “Mc” kısaltmasının İngilizce’de farklı anlamları olduğu, esasen ilk anlamı itibariyle ad ve soyadlarında İngilizce konuşulan ülkelerde sıkça kullanıldığının ülkemizin ortalama tüketicilerinin de bilgisi dahilinde olduğu, bu nedenle oldukça zayıf bir ayırt ediciliği olduğu, özel yazım biçimiyle “Mc” ibaresi veya bir bütün olarak “Mc Donald’s” ibaresinin davacı ile bütünleştiğinde kuşku yok ise de; davacının ürünlerle birlikte gerçekleştirilen tescilleri arasında “Mc Mallow” şeklinde bir markası ve fiili kullanımının olmadığı, gıda tüketicisinin “Mc” ibaresinin açıklanan zayıf anlamı nedeniyle her koşulda ibareyi davacı ile ilişkilendirmeyeceği; karıştırılma, bağlantı kurulması ihtimali ve tanınmışlığından haksız yararlanma, tanınmışlığı ve ayırt ediciliğini zedeleme ihtimali ve koşulları bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. […] Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA […] 11.09.2017 tarihine oybirliğiyle karar verildi.”  Yargıtay 11. HD’nin 11.09.2017 tarih ve 2016-1609/4212 sayılı kararı aynı yönde karar için Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 11.11.2003 tarih ve 4319/10775 sayılı kararı.

            Yargıtay’ın zayıf işaretleri özellikle seri marka ve tanınmış markalar bakımından münferit olarak değerlendirmemesi öğretide eleştirilmektedir[34].

VI.          KULLANMAMA VE SESSİZ KALMA NEDENİYLE HÜKÜMSÜZLÜK

            SMK 9.maddesinde kullanmama nedeniyle hükümsüzlük düzenlenmiş olup ilgili maddeye göre, “tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir”. Bu bakımdan tanınmış marka için de aynı hüküm geçerli olup ilgili hallerde kötü niyet yoksa 5 yıl, varsa süresiz bir şekilde hükümsüzlük davası açılabilmektedir[35]. Öğretide tanınmış markalar için kural olarak kötüniyetin varlığının söz konusu olduğu savunulmaktadır[36]. Yargıtay’ın bu konuda verdiği karara göre,

            “Paris sözleşmesinin taraflar arasındaki uyuşmazlıkta uygulanacağı hususunda uyuşmazlık yoktur. Dosya kapsamına göre, davacı sözkonusu markayı davalıdan çok evvel dünya çapında tanıtıp meşhur hale getirmiştir. Hernekadar dava konusu markanın Türkiye’deki tescili davalı tarafından davacıdan daha evvel gerçekleştirilmiş ve Markalar Kanununun 15. maddesinde sözü edilen hak düşürücü süre olayda gerçekleşmiş ise de olayda bu madde hükmünün değil Paris Sözleşmesinin uygulanması gerekmesine ve davalının tescilinin suiniyetli müstenit bulunduğu açık olmasına göre sözleşmenin 6. (mükerrer) üçüncü fıkrası uyarınca davacının süreye tabi olmadan, davalı markasının sicilden terkinini herzaman için talep etmeye hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle mahkemenin açılan davayı hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle reddetmesi isabetli bulunmamıştır.” Yargıtay 11. HD’nin 14.06.1998 tarh ve 1918/3940 sayılı kararı.

            “Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davalının markaları tanınmış marka olmakla birlikte markanın tanınmış olması kullanılma yükümlülüğünden markayı muaf tutmayacağı, şartları varsa kullanılmama sebebiyle iptal kararı verilebileceği, yapılan bilirkişi incelemesinden de anlaşıldığı üzere davalı taraf dava konusu markaları 34. sınıfta yer alan emtialar yönünden tescilden itibaren ciddi bir şekilde kullandığını, usulüne uygun bir şekilde ispatlayamadığı, ayrıca bu kullanmamanın haklı bir sebebe dayandığı hususunun da ortaya konulamadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD’nin 21.09.2023 tarih ve 2022-1456/5215 sayılı kararı.

            Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla kullanmama nedeniyle hükümsüzlük bakımından “anılan maddelerde belirtilen kullanmama nedeniyle hükümsüzlük davasında tanınmış markalar için bir ayrıcalık bulunmamakta[37] ifadesini kullanmak suretiyle tanınmış marka ile diğer markalar arasında bir fark olmadığı ortaya konulmuştur. İlgili kararın son bölümünde;

            “Bu durumun doğal sonucu olarak da, tanınmış markalar için dahi kullanılmayan sınıflar yönünden marka hakkı sahibinden başkasının tescil için yaptığı başvuru TPE tarafından doğrudan tescil talebinin reddi sonucunu doğurmayacak, üretilmeyen mal ve hizmetler yönünden marka tescilinin tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka bakımından yukarıda sayılan sonuçları doğurup doğurmayacağına ( ör:marka hakkı sahibinin menfaatlerine zarar verip vermeyeceği v.b. ) göre araştırma ve değerlendirme yapılarak karar verilecektir.

Bu bakımdan TPE nezdinde tescilli ve tanınmışlık düzeyine ulaşmış markalar da; 556 sayılı KHK’nin 14. ve 42.maddeleri uyarınca kullanılmayan mal veya hizmetler bakımından kısmen iptal edilebilir.

Hal böyle olunca, tanınmış markanın farklı mal ve hizmetler için de genişletilmiş koruma sağladığı gerekçesiyle, 556 sayılı KHK’nin 14. ve 42. maddesi uyarınca tanınmış markanın sicilde tescilli olduğu, ancak kullanılmayan sınıflar yönünden de kısmi hükümsüzlük kararı verilemeyeceğine dair yerel mahkemenin direnmesi isabetli değildir.” Yargıtay HGK’nin 09.02.2011 tarih ve 2010-11-695/47 sayılı kararı.

            Yukarıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından da anlaşılacağı üzere kullanmama nedeniyle hükümsüzlük bakımından kanun koyucu tanınmış markalar için farklı bir rejim öngörmemiş olup bu bakımdan tanınmış markalar da diğer markalarla aynı hükümlere tabidir.

            Sessiz kalma nedeniyle hükümsüzlük hususunda ise kullanmama nedeniyle hükümsüzlük gibi tanınmış markalar ile diğer markalar arasında bir fark olmayıp bildiği veya bilmesi gerektiği durumdan itibaren 5 yıl süreyle (kötüniyet durumunda süre aranmaz) markaya sessiz kalınmışsa hükümsüzlük ileri sürülebilir[38].

VII.        MARKANIN TANINMIŞLIĞININ KAYBOLMASI

            Tanınmışlık sonsuz kadar süremeyeceği gibi bir marka tanınmışlığı elde ettikten sonra her durumda sonsuza kadar tanınmış marka statüsünü de koruması mümkün olmayıp bazı durumlarda tanınmış markanın tanınmışlığının kaybolduğu durumlar yaşanmaktadır. Bu bakımdan bir marka tanınmışlık iddiasında bulunduğu zaman tanınmış marka statüsünü kazanmış ve statükonun devamı şartı aranmaktadır. Tanınmışlıkla ilgili statükonun kaybolduğu durumda ilgili marka tanınmış marka korumasından yararlanamaz[39].

            Statükonun devamının arandığı an tescili engeli olarak aynı veya benzer işaretin marka başvurusu yaptığı an, hükümsüzlük ve tecavüz davalarında ilgili davanın açıldığı an esas alınmaktadır[40].

SONUÇ

            Sonuç olarak bakıldığında yapılacak ilk tespit Paris Anlaşması kapsamında tanınmış markayla Türkiye’de belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka arasında ciddi farklar bulunmamakta olup temelde aynı hükümlere tabidirler.

            Ulaşılan diğer husus ise tecavüzden bahsedebilmek için ilgili üç halin mevcut olması gerekmekte olup yargı kararlarında bu hallere ilişkin karineler ortaya konulmamıştır.

            Tanınmışlığın tespitinde çoğu durumda Türk Patent ve Marka Kurumu ile WİPO Ortak Tavsiye Metni’ndeki kriterler esas alınmaktadır. Bu yönde Yargıtay kararları da mevcuttur.

            Son tespitimiz ise tanınmış markanın hükümsüzlüğü noktasında diğer markalara uygulanan hükümlerin uygulanacak olması olup bu bakımdan tanınmış markalar için bir farklılık bulunmamaktadır.

Kanan İbrahimli’nin 15. Sayı’mızdaki “Deepfake ve Adli Bilişim” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Yazarın tüm blog yazılarını okumak için bağlantıya tıklayınız.

Yazar: Av. Kanan İBRAHİMLİ (LL.M.)

KAYNAKÇA

Adıgüzel, Burak: “Tescil Edilmiş Tanınmış Markanın Kullanmama Nedeniyle Kısmen Hükümsüzlüğü Sorunu (Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararının Değerlendirilmesi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, Özel S., 2013, s.1019-1044.
Ayhan, Rıza; Çağlar, Hayrettin; Yılmaz, Burçak; İmirlioğlu, Dilek: Sınai Mülkiyet Hukuku, Ankara, Adalet Yayınevi, 2021.
Aytekin, Uğur; Doğan Alkan, Güldeniz; Sayar, İbrahim Barış: “Türk Hukuku Uygulamasında Tanınmış Marka Kavramı Ve Koruma Kapsamı”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C. 2, S. 2, 2016, s. 1-16.
Balık, İfakat; Bektaş, İbrahim: “Markanın Koruma Kapsamının Belirlenmesinde Ayırt Edicilik Gücünün Etkisi ve Tanınmış Markanın Zayıf Unsurunun Durumu -Mcdonald’s Kararları Yönünden Bir İnceleme”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C. 5, S. 1, 2019, s. 1-18.
Erişmiş Nursun, Bedriye: “Tanınmış Marka ve Tanınmış Markanın İltibas Suretiyle Tecavüzü”, T.C. İstanbul Kültür Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2023.
Gürbüz Güngör, Esin: “Paris Sözleşmesi Kapsamında Tanınmış Markaların Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Korunması”, Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, 16. Uluslararası İşletmecilik Kongresi S., 2017, s. 293-310.
Kayıhan, Şaban: “Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Marka”, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 7, S. 1-2, 2003, s. 423-448.
Oğuz, Arzu: “Yargı Kararları Işığında Tanınmış Marka İtirazında Haklı Sebep Kavramı”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, S. 1, 2018, s.419-444.
Okudur, Asena İrem: “Paris Sözleşmesi’ne Göre Tanınmış Marka ile Türkiye’de Belirli Bir Tanınmışlık Düzeyine Ulaşmış Markanın Korunması”, T.C. Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2022.
Suluk, Cahit / Karasu, Rauf / Nal, Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, 6.baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2022.
Teke Akbulut, Nebile: “Tanınmış Marka Kavramı ve Tanınmış Markanın Korunması”, T.C. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep, 2019.

[1] Markalar: Tanınmış Markalar

(1) Birlik ülkeleri, tescilin yapıldığı ülkenin yetkili makamınca söz konusu ülkede bu sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir kişiye ait olduğu, aynı veya benzeri mallar için kullanıldığı iyi bilinen tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir markanın kullanılmasını gerek mevzuat izin verdiği takdirde re’sen gerekse ilgilinin isteği üzerine yasaklamayı ve tescilini reddetmeyi veya iptal etmeyi taahhüt ederler. Markanın elzem bir bölümünün tanınmış bir markanın reprodüksiyonundan oluşması veya bu tanınmış markayla karıştırılabilecek bir taklitten ibaret olması durumunda da, bu hükümler geçerli olacaktır.

(2) Böyle bir markanın iptalinin istenmesi için tescil tarihinden itibaren en az beş yıllık bir sürenin tanınması gerekecektir. Birlik ülkeleri, kullanmanın yasaklanması talebinin yapılması için gerekli süreyi tanıyabilirler.

(3) Kötü niyetli tescil edilen veya kullanılan markaların kullanımının yasaklanmasını veya iptalini istemek için süre tespit edilmeyecektir.

[2] Arzu Oğuz, “Yargı Kararları Işığında Tanınmış Marka İtirazında Haklı Sebep Kavramı”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, S. 1, 2018, s. 422; Burak Adıgüzel, “Tescil Edilmiş Tanınmış Markanın Kullanmama Nedeniyle Kısmen Hükümsüzlüğü Sorunu (Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararının Değerlendirilmesi)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, Özel S., 2013, s. 1021; Rıza Ayhan vd., Sınai Mülkiyet Hukuku, Ankara, Adalet Yayınevi, 2021, s. 40; Cahit Suluk, Rauf Karasu, Temel Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, 6.baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2022, s. 163; Esin Gürbüz Güngör, “Paris Sözleşmesi Kapsamında Tanınmış Markaların Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Korunması”, Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, 16. Uluslararası İşletmecilik Kongresi S., 2017, s. 293-310; Nebile Teke Akbulut, “Tanınmış Marka Kavramı ve Tanınmış Markanın Korunması”, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep, 2019, s. 15; Bedriye Erişmiş Nursun, “Tanınmış Marka ve Tanınmış Markanın İltibas Suretiyle Tecavüzü”, T.C. İstanbul Kültür Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2023, 32.

[3] Şaban Kayıhan, “Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Marka”, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 7, S. 1-2, 2003, s. 426.

[4] Yargıtay 11. HD’nin 13.03.1998 tarih ve 5647/1704 sayılı karar; Yargıtay 11. HD’nin 23.03.2000 tarih ve 1999-8859/2229 sayılı kararı; Yargıtay 11. HD’nin 24.03.2003 tarih ve 2002-10575/2752 sayılı kararı.

[5] (1) Tescilli bir markanın sahibi, aşağıda belirtilen kullanım şekli karışıklık olasılığına neden olacak ise, marka sahibinin iznini almamış bütün üçüncü şahısların, ticaretin olağan gidişatı içinde, markanın tescil edildiği mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetler için aynı veya benzer işaretleri kullanmalarını engelleme hakkına münhasıran sahip olacaklardır. Aynı mal veya hizmetler için aynı işaretin kullanılması halinde, karışıklık olasılığının mevcut olduğu varsayılacaktır. Yukarıda tanımlanan haklar önceden tanınmış mevcut haklara zarar vermeyeceği gibi, Üyelerin kullanım esasına göre hak elde etme olanağını da etkilemeyecektir.

(2) Paris Sözleşmesi’nin (1967) 6’nci mükerrer Maddesi, gerekli değişiklikler yapılmış olarak, hizmetlere de uygulanacaktır. Üyeler bir markanın tanınmış olup olmadığını tesbit ederken, markanın promosyonu sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunu dikkate alacaklardır.

(3) Paris Sözleşmesi’nin (1967) 6’nci mükerrer Maddesi, markanın tescil edildiği mal veya hizmetlere benzemeyen mal veya hizmetlere de, gerekli değişiklikler yapılmış olarak uygulanacaktır, ancak şu koşulla ki, markanın bu mal veya hizmetlerle ilgili kullanımı, bu mal veya hizmetlerle tescilli markanın sahibi arasında bir bağlantı olduğunu göstermeli ve bu kullanım şekli nedeniyle tescilli ticari marka sahibinin menfaatlerinin zarar görme olasılığı mevcut olmalıdır.

[6] Ayhan vd., a.g.e., s. 40; Gürbüz Güngör, a.g.e, s. 305.

[7] Suluk, Karasu, Nal, a.g.e., s. 190.

[8] Suluk, Karasu, Nal, a.g.e., s. 191-192.

[9] (4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir

[10] (5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.

[11] Asena İrem Okudur, “Paris Sözleşmesi’ne Göre Tanınmış Marka ile Türkiye’de Belirli Bir Tanınmışlık Düzeyine Ulaşmış Markanın Korunması”, T.C. Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2022. s. 43; Kayıhan, a.g.e., s. 429; Ayhan vd., a.g.e., s. 40; Gürbüz Güngör, a.g.e., s. 296.

[12] Okudur, a.g.e. s. 43.

[13] Yargıtay 11. HD’nin 13.03.1998 tarih ve 1997-8665/1705 sayılı kararı.

[14]Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde “Noterisch Bekannte Marken” kelimelerinin kullanılmış olup bu “Umumen/herkesce tanınan marka” anlamında kullanıldığını, bu tür markaların dünya çapında maruf olmasa bile Paris Sözleşmesine üye ülkelerde, hatta bu üye ülkelerin bazılarında bilinen marka ise bu madde kapsamında kabul edileceğini, bu tür markaların Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinden yararlanabilmesi için koruma talep eden markanın Türkiye’de “umumen malum olması”- nın yeterli olup markanın ülkemizde fiilen kullanılmasının zorunlu olmadığına” Yargıtay 11. HD’nin 20.11.1998 tarih ve 7711/8024 sayılı kararı.

[15] Ayhan vd., a.g.e., s. 41.

[16] Suluk, Karasu, Nal, a.g.e., s. 191.

[17] Yargıtay 11. HD’nin 03.04.2007 tarih ve 2005-14028/5223 sayılı kararı.

[18]TPE ile mahkemelerimizin tanınmış marka tespitinde yetkili olduğunun kabulü gerekir. Tanınmışlık talebi yönünden TPE’ne başvurmadan doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescil sistemine uygun düşmemektedir. Markaların tanınmışlığı yönünde TPE’ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde nihai karar oluşmadan, doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescil sistemine uygun düşmemektedir”.  Yargıtay 11. HD’nin 9.10.2006 tarih ve  2005-8700/9899 sayılı kararı; Yargıtay 11. HD’nin 25.1.2007 tarih ve 2005-13979/827 sayılı kararı; Yargıtay 11. HD’nin 17.04.2008 tarih ve 2007-3468/5173 sayılı kararı.

[19] Yargıtay 11.HD’nin 11.11.2020 tarih ve 571/4975 sayılı kararı.

[20] Uğur Aktekin, Güldeniz Doğan Alkan, İbrahim Barış Sayar, “Türk Hukuku Uygulamasında Tanınmış Marka Kavramı ve Koruma Kapsamı”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C. 2, S. 2, 2016, s. 6; Ayhan vd., a.g.e., s. 72.

[21] Aytekin, Doğan Alkan, İbrahim, a.g.e., s. 6; Ayhan vd., a.g.e., s. 72.

[22] Aytekin, Doğan Alkan, İbrahim, a.g.e., s. 6-7; Ayhan vd., a.g.e., s. 72.

[23] Aytekin, Doğan Alkan, İbrahim, a.g.e., s. 7.

[24] Oğuz, a.g.e., s. 425-426; Suluk, Karasu, Nal, a.g.e., s. 190.

[25] Oğuz, a.g.e., s. 425-426.

[26] file:///C:/Users/user/Downloads/Markalar%C4%B1n%20Tan%C4%B1nm%C4%B1%C5%9Fl%C4%B1k%20D%C3%BCzeyleri%20ile%20ilgili%20Esaslar%20ve%20Uygulamas%C4%B1%20(1).pdf, (Çevrimiçi) E.T. 23.06.2024. 

[27] https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/marks/833/pub833.pdf, (Çevrimiçi) E.T. 22.06.2024.

[28] İlgili bilinme ve tanınma düzeyi ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Tanınmış markanın tespitinde rastgele yapılan insanlarla yapılan anketlerde ilgili kişilerin markayı tanıma oranı Fransa’da %20, Almanya’da %40 ve İtalya’da ise %71 olarak kabul edilmiştir. Teke Akbulut, a.g.e., s. 32; Erişmiş Nursun, a.g.e., s. 44; Okudur, a.g.e., s. 20-21. Yargıtay’ın oranlara ilgili verdiği bir karara değinecek olursak; “mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre davacının ‘ERKAN YOLAÇ’, ‘ERKAN YOLAÇ EVET HAYIR’, ‘EVET Mİ? HAYIR MI?’ ve ‘YOLAÇ’ ibareli markaların sahibi olduğu, 1960 yılından beri özgün formatı içeren ‘EVET HAYIR’ isimli yarışma programını hazırlayıp sunduğu, yoğun sahne, TV, radyo çalışmaları ve beraberindeki promosyonlarla izleyiciler nazarında beğenilen ve tercih edilen kalıcı bir marka olduğu, bu yarışma programı ve sunucusu davacı ‘ERKAN YOLAÇ’ ile ilgili çok sayıda iletişim araçlarıyla haber yapıldığı, bilinirlik oranının %77,78 oranına ulaştığı, sektöründe tanınmış olduğu, tanınmışlık kriterlerini taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne, TPE YİDK kararının iptaline, davacı markasının tanınmış olduğunun tespitine karar verilmiştir” Yargıtay 11.HD’nin 17.01.2011 tarih ve 2009-7181/138 sayılı kararı.

[29] Burada belirli bir süre, kapsam veya coğrafi alan örneği vermek mümkün olmamakla beraber temelde geniş bir coğrafi alan veya ortak bir coğrafi alanda televizyonda veya diğer iletişim araçlarında geniş reklam çalışmalarının gerçekleşmesi aranmaktadır. Teke Akbulut, a.g.e., s. 34-35; Erişmiş Nursun, a.g.e., s. 45.

[30] Gürbüz Gündüz, a.g.e., s. 299.

[31] Suluk, Karasu, Nal, a.g.e., s. 191; Teke Akbulut, a.g.e., s. 31.

[32] Teke Akbulut, a.g.e., s. 31.

[33] İfakat Balık, İbrahim Bektaş, “Markanın Koruma Kapsamının Belirlenmesinde Ayırt Edicilik Gücünün Etkisi ve Tanınmış Markanın Zayıf Unsurunun Durumu -Mcdonald’s Kararları Yönünden Bir İnceleme”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C. 5, S. 1, 2019, s. 9; Okudur, a.g.e., s. 50.

[34] Balık, Bektaş, a.g.e., s. 12.

[35] Adıgüzel, a.g.e., s. 1028; Gürbüz Güngör, a.g.e, s. 306-307.

[36] Gürbüz Güngör, a.g.e, s. 307.

[37] Yargıtay HGK’nin 09.02.2011 tarih ve 2010-11-695/47 sayılı kararı.

[38] Gürbüz Güngör, a.g.e, s. 302.

[39] Teke Akbulut, a.g.e., s. 43.

[40] Teke Akbulut, a.g.e., s. 43